(İstanköy adasının İtayan’larca işgali sırasında yapılan muhaberat telgrafları ektedir.)
Osmanlıların Ege adalarındaki - Oniki Ada grubunda da dahil- hakimiyeti, 1820'li yıllara kadar tartışmasız sürdü. 1821'de başlayan Mora isyanında, Rodos adası da Sakız ve Sisam adalarıyla beraber Osmanlı yönetimine isyan etmişti. Osmanlılar isyanı bastırdılar, ancak bu kez İngiltere, Fransa ve Rusya Mora yarımadasını ve ona bağlı bazı adaları "geçici" kaydı ile kendi himayelerine aldılar. Bu üç devlet anlaşarak 1830 yılında tam bağımsız bir Yunanistan devleti kurdular; sınırlarını da kendileri belirlediler. Eğriboz adası da dahil olmak üzere, Kiklad adalar grubunu Yunanistan'a verdiler. Kuzeyde Taşoz adasından güneyde Meis adasına kadar uzanan Ege adaları ile Oniki Ada grubu yine Osmanlılarda idi.
Artık Ege'de yeni bir denge oluşmuştu. Bu yeni dengeye göre Ege adaları Batılı devletlerin girişimleriyle Yunanistan ve Osmanlı İmparatorluğu arasında paylaştırılmıştı. 1881'de Teselya'yı topraklarına katan Yunanistan, Ege kıyısında topraklarını genişletti. Daha sonra Girit adasını kendisine bağlamaya (enosis) çalıştı. Bunu hemen başaramadı; ancak, Girit adasına özerklik verdirdi. Yunan Kralı da oğlunu Girit Valiliği'ne atadı. Bütün bu gelişmelere rağmen Ege'de 1830'larda kurulan denge, 1912 yılına kadar sürdü. Osmanlıların serbestliğe dayalı geleneksel yönetim politikası, 1909 yılında adaların Osmanlıların elinden çıkmasına neden oldu.
Osmanlı Devleti, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra 1909'da Rodos Valiliği'ne adalarla ilgili bir genelge gönderdi. Burada, adalarda özerklik olarak yorumlamaya uygun vergi ile ilgili eski ayrıcalıkların bir kısmının kaldırıldığı ve diğer Osmanlı vilayetlerindeki yönetim biçiminin adalarda da aynen uygulanacağı bildiriliyordu. Buna göre eskiden alınan tek vergi olan maktu vergi sadece arazi vergisi karşılığı sayılacak, daha önceki aşar vergisinden ve askeri yükümlülüklerden kurtulmak için mutlaka bedel ödenecek ve adalardaki devlet daireleri ile mahkemelerde Türkçe konuşulacaktı.
Bu kararlara, Oniki Ada grubu ile beraber diğer Ege adalarından da tepkiler geldi. Her yerde protesto mitingleri yapılmaya başlandı. İstanbul'daki hükümete temsilciler göndererek kararın geri alınmasını istediler. Adalar hakkının tepkilerine Batılı devletlerin aynı yönde istekleri de eklenince, Osmanlı Hükümeti kesin kararını verinceye kadar yeni uygulamayı durdurma kararı aldı.
Adalardaki bu karışıklık devam ederken batılı devletlerin onayını alan İtalyan birlikleri, 4 Ekim 1911'de Osmanlıların Kuzey Afrika'da elinde kalan son toprakları olan Trablusgarp'a saldırdılar. İngiltere ve Fransa, İtalya'nın Trablusgarp'ı çok çabuk ele geçireceğini, Osmanlı Devleti'nin İtalyanlara çok fazla dayanamayacağını ve çabucak İtalya'ya boyun eğeceğini sanıyorlardı. Ama düşünülenin tam tersi oldu.
İtalya Trablusgarp'ta çetin bir direnme ile karşılaştı. Gönüllü olarak Libya'daki mukavemeti örgütlemeye giden Mustafa Kemal ve Enver Bey gibi genç Türk subayları, Libya halkını organize ederek bir direniş cephesi oluşturmuşlardı. Bu yüzden de Libya savaşı uzayıp gidiyordu. İtalya'nın İngiltere ve Fransa gibi "büyük devlet" saygınlığı sarsılmaya başlamıştı. İtalya kamu oyunda da bir huzursuzluk gözlenmekteydi. Bunun üzerine İtalya, bir şaşırtma hareketi yaparak dikkatleri Osmanlı Devleti'nin bir başka yönüne kaydırma yoluna gitti[2] ve Ege denizindeki adalara yöneldi. İyi biliyordu ki, Osmanlı Devleti denizlerde İtalya'ya karşı koyamayacaktı.
1912 yılı Mart ayında 42 gemiden oluşan İtalyan donanması Çanakkale Boğazı'na doğru harekete geçti. Osmanlıların Atina Sefareti İtalya'nın hedefinin Midilli, Sakız ve Rodos adaları olduğunu 7 Nisan 1328 tarihli yazısında bildiriyordu[3]. Ayrıca Aydın Valiliği, İçişleri Bakanlığı'na yazdığı bir yazıda 9.4.1328'de Sömbeki adasına gönderilen adamlardan bu adanın bir saldırıya uğramadığının anlaşıldığını belirtiyordu[4].
Koçbaba (Stampalia) adasını kendisine üs olarak seçen İtalya donanması, adanın diğer adalarla olan telsiz, telgraf ve diğer haberleşme tesislerini tahrip etti[5]. Sisam adasındaki askeri bina ve tesisleri de İtalyanlarca tahrip edildi[6]. 6 ay gibi uzun bir süreden beri Osmanlılarla savaşan ve üstün insan ve malzeme gücüne rağmen bir türlü Trablusgarp ve Bingazi'yi ele geçiremeyen İtalya, Osmanlı Devleti'ni barışa zorlamak için kesin yol olarak, Çanakkale Boğazı'nı geçerek Osmanlı donanmasını yok etmek düşüncesindeydi.
Bunun için de 18 Nisan 1912 tarihinde İtalyan donanması Çanakkale Boğazı'na saldırdı[7]. Fakat yaptığı saldırılarda boğazı geçemeyeceğini anlayan İtalya, bir zırhlı gemisini kaybetti, diğeri ise yara aldı. Geri çekilmek zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti İtalya'nın saldırısına tepki olarak boğazları kapattı. Bu kararını da büyük devletlere bildirdi. Rusya başta olmak üzere, Avusturya, İngiltere ve Fransa İtalya'nın saldırısına tepki gösterdiler. Bunun üzerine İtalyanlar boğazlara saldırmaktan vazgeçerek adalara yöneldiler.
Üs olarak Koçbaba (Stampalia) adasını seçen İtalyanlar, 24 Nisan 1912'de bu adayı işgal ettiler. Adada İtalyan donanmasına karşı koyabilecek büyük bir kuvvet yoktu. Adaya çıkan İtalyan askerlerini Rumlar büyük bir coşku seli ile karşıladılar. Koçbaba (Stampalia) adası bir hareket üssü olarak ele geçirilmişti ve İtalya buradan diğer Osmanlı adalarına ani ve şiddetli askeri harekatlara girişmeyi düşünüyordu.
İtalyanların ikinci hedefi Oniki Ada'nın en büyüğü ve stratejik açıdan çok fazla önemi olan Rodos oldu. 4 Mayıs 1912'de Rodos kıyılarına gelen İtalyanlar, adaya çıkartma yapmaya başlardılar. Rodos Valisi Suphi Bey'in İtalyanlara karşı koyacak gücü yoktu. Bu yüzden vali adanın işgalini protesto etmek için görevinden ayrıldı. Adada bulunan bin kişilik Türk kuvvetlerinin komutanı Abdullan Bey de vali ile şehri terk etti. Türk kuvvetleri de savunma için daha uygun olan Pisthos'a çekildiler.
Rodos'a çıkan 10,000'den fazla İtalyan askerine yerli Rumlar da katılınca karadan, denizden ve adalardaki Rumlar tarafından çevrilen Türk kuvvetleri İtalyanlara 2 gün dayandılar. Mevcutlarının dörtte birini kaybettiler. Ancak kendilerinden on misli güçlü olan düşmana karşı yapacak fazla bir şey yoktu. Binbaşı Abdullah Bey ve Türk askerleri teslim oldular. Bu teslimiyetle birlikte, Rodos'taki Türk hakimiyeti sona eriyordu.
Hariciye Nezareti, 30.4.1328'de Harbiye Nezareti'ne Rodos'ta yapılan muharebelerde her iki tarafın zayiatının çok olduğu ve Rodos'a İtalyanların Trablusgarp'tan asker sevk ettiğini bildiriyordu.
Aynı haber Harbiye Nezareti'nin Genelkurmay Başkanlığı'na yazdığı yazıyla 17.5.1328 tarihinde rapor ediliyordu. Ayrıca Aydın Valiliği 19.5.1328'de, İtalyanların Rodos'ta 40-50 bin asker topladığını Harbiye Nezareti'ne bildirmişti. Rodos'ta bir tabur kadar kuvvetin teslim olduğu, Genelkurmay Başkanlığı tarafından ilgili askeri birimlere 27.5.1328'de duyuruldu.
Rodos'u işgal eden İtalyanlar, 6 Mayıs 1912’de, İtalyan Komutan Ameglio’ya bağlı Deniz Kuvvetlerinden Komutan Ernesto Presbitero ve Leone Viale komutasındaki donanma İstanköy'e (KOS) yöneldiler. Adada toplam 22 kişilik jandarma Türk kuvveti vardı. Adaya çıkmadan önce, Kefalos’da duran İtalyanlar, Rumlardan Türk kuvvetleri ve Türklerin moralleri hakkında bilgi isterler. 7 Mayıs 1912 saat 05:30’da İtalyanlar adaya hiçbir mukavemetle karşılaşmadan çıkartma yapıp, Türk Alayına ait zabıta askerlerini, kaymakamı, ve devlet memurlarını tutuklamışlardır[8].
İstanköy ve Leros adasını işgal eden İtalyan donanması, aynı gün Kilimli (Kalimnos) adasına yöneldi ve burayı da işgal etti. Türk memurları esir aldı. Diğer adalarda da olduğu gibi burada da yerli Rumlar İtalyanları özel bir törenle karşıladılar. Herke adası zaten daha önce, 9 Mayıs'ta işgal edilmişti. Burada da İtalyanlara bir direniş gösterilemedi.
Oniki Ada'nın diğer adaları olan Kerpe, Kaşot, İncirli, İlyaki ve Patmos adaları da Levros ve Kilimli adaları gibi işgal edildi. Kerpe adası (Hicri) 29 Nisan 1328'de İtalyanlar tarafında işgal edilerek memurları esir edilmiş; zaten yerli İslam ahali ve asker bulunmadığından ada kolayca ele geçirilmişti. Oniki Ada'nın diğer adaları, 2 Mayıs'ta İtalyan askerlerince karaya asker çıkarılarak işgal edildi. Bu adalarda da direnme gösterilemedi.
Aydın Valiliği, Harbiye Nezareti'ne 28.4.1328'de çektiği bir tel ile istihbarat için Bodrum'dan gönderilen bir şahsın verdiği bilgilere dayanarak Rodos valisinin hala aranmakta olduğunu, İtalyanların Astropalya'da yığınak ve tahkimat yaptıklarını, nahiye müdürü ile jandarmanın İtalya'ya sevk edildiğini bildiriyordu.
Lipos adası 16 Mayıs 1912'de işgal edildi. Yine bir direnme olmadı. Sömbeki adası 19 Mayıs'ta, İstanköy adası ise 20 Mayıs'ta İtalyanlarca işgal edildi. Bu adalardan başka, bunların civarında bulunan 15'ten fazla küçük ada ve adacıklar da İtalyanlarca mayıs ayı sonuna kadar işgal edildi. Böylece İtalyanların 3 Mayıs'ta Koçbaba (Stampalia) adası ile başlattıkları Oniki Ada'nın işgali, mayıs ayı sonunda tamamlanmış, sadece Meis kalmıştı.
Oniki Ada'yı işgal eden İtalya, İstanbul ile Doğu Akdeniz arasındaki deniz yolunu kesiyor ve Anadolu kıyılarını tehdit ediyordu. Bu da Oniki Ada'nın stratejik önemini açıkça ortaya koyuyordu. Fakat bu durum büyük devletlerin politikalarına tersti ve İtalya bu devletlerden gelecek tepkileri yatıştırmak için "Türkiye'yi barışa zorlamak amacı ile Oniki Ada'yı işgal ettiğini, işgalin geçici olduğunu, barış yaptıktan sonra adaları Türkiye'ye geri vereceğini" açıkladı[9].
İtalyan Hükümeti de işgal ettiği adalarda bir takım idarî, mülkî ve ekonomik düzenlemeleri yürürlüğe koyma kararı almıştı. İşgal altındaki bütün adaların idaresi kendisine verilmiş olan General Ameglio, bilhassa Rodos’taki Rum ahalinin sempatisini kazanmak için adada bundan böyle resmî dilin Rumca olduğunu ilan etmiştir. Ayrıca General, 4 Mayıs 1912’de yayınladığı bir bildiride, Oniki Ada üzerindeki Türk egemenliğinin sona erdiğini ve adaların gelecekteki idarelerinin ise sadece özerklik olabileceğini ifade etmişti. Adadaki hükümet konağına İtalyan bayrağı çeken Ameglio aynı sözleri Rodos metropolidini ziyaretinde de sarfetmişti[10].
O sıralarda denizlerde güçlü olan İtalya'nın Oniki Ada'ya, dolayısıyla da Ege denizine yerleşmesi İngiliz çıkarlarına aykırıydı. Yüzyıllardır İngiltere'nin politikası kendi donanmasının üstlendiği Malta adasının doğusunda hiçbir büyük devletin toprak, liman, deniz üssü ele geçirmemesi üzerine kurulmuştu. Böylece İngiltere, doğu ticaretini, Karadeniz ticaretini ve Mısır'daki üstünlüğünü koruyabiliyordu. İtalya'nın Oniki Ada'yı işgal etmesi bu durumu sarsıyordu. İngiltere'nin dışındaki diğer büyük devletler de bu işgale karşıydılar.
Diğer yandan Libya'daki Türk-İtalyan savaşında Osmanlı kuvvetleri başarılı oldular. Bu durum İtalyan için bir başarısızlık olduğu halde, Batılı diğer büyük devletlerinde İtalya'ya destek vermeleri sonucu savaş, İtalya lehine sonuçlandı ve İtalya ile Osmanlı arasında 10 Ekim 1912'de Uşi Barış Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Trablusgarp, Osmanlı hakimiyetinden İtalyan hakimiyetine geçti. Buna karşılık İtalyanlar da savaş sırasında işgal ettikleri Oniki Ada'yı boşaltacaklar ve Osmanlılara teslim edeceklerdi[11].
Uşi Antlaşması'nın ikinci maddesi şöyleydi:
"... İtalya zabitan (subayları) ve asakiri (askerleri) ile memurin-i mülkiyesi (idari memurları) tarafından cezair-i mezkurenin (adaları) fiilen tahliyesi Osmanlı zabitan ve asakiri ile memurin-i mülkiyesi tarafından Trablusgarp ile Bingazi'nin tahliyesini müteakip vuku bulacaktır[12]."
Buna göre; önce Türkiye askerini ve memurunu Libya da geri çekecek, daha sonra da İtalya Oniki Ada'yı boşaltacaktı. Fakat bu maddenin uygulanmasına fırsat kalmadan Balkan Savaşı patlak verdi. Balkan Savaşı'nda Türkiye'ye karşı savaşanlardan biri de Yunanistan'dı. İtalya, Oniki Ada'yı boşalttığı takdirde bunlar Yunanlılar tarafından işgal edileceğini öne sürdü ve adaları boşaltmadı. Türkiye de aynı endişeyi taşıdığı için Balkan Savaşı boyunca Oniki Ada'nın İtalyan işgalinde kamasına sessizce razı oldu ve antlaşma hükümlerine uyarak İtalya'nın adalardan çıkması için baskı yapmadı. Bunun sonucu olarak da "geçici" olarak başlayan İtalyan işgali hayli uzun sürdü.
Arşivlerde B.O.A., A.M.T.Z., T.G.H.B., 10/6 numarasıyla kayıtlı Harbiye Nezaretine gönderilen bir yazıda şöyle deniliyordu: “ Ber mucib-i muahedename Trablus ve Bingazi’nin tarafımızdan tahliyesini müteakiben İtalyanların taht-ı işgalinde bulunan adalarımızı tahliye edeceklerine ve zaten ahalisi asi ve def’-i müdafadan mahrum olan Cezâir-i mezkûrenin Yunanlılar tarafından işgali muhtemel bulunduğundan Yunan Hükümeti ile musalaha aktine kadar adaların İtalya taht-ı işgâlinde kalması için Trablusgarbın tehir-i tahliyesi hakkında 28 Teşrin-i sani sene 328 tarihli ve 1484 numaralı tezkere-yi mahsule üzerine Hariciye Nezâret-i Celilesinden gelen tezkerede İtalya Hükümeti işgal etmekte olduğu adaları tarafımızdan talep vuku’una kadar muhafaza etmği deruhte eylediğinden başka tedbire mahal kalmamış …….”[13].
Balkan Savaşı'nda Yunanistan, Ege adaları içinde bir-ikisi hariç bütün adalara sahip oldu. Oniki Ada'yı alamayışının nedeni de bu adaların İtalyan işgali altında bulunmasıydı.
Balkan Savaşı sona erince İtalya, Oniki Ada'yı Türkiye'ye vermemek için yeni bahaneler aramaya başladı. Osmanlıların Libya'dan bütün askerlerini çekmediğini ileri sürüyordu. Oysa durum tam tersi idi. Ama İtalya Oniki Ada'yı bir İtalyan toprağı gibi görmeye başlamıştı. Rodos'a "İtalyan Rodos'u (Rodi İtaliana)" diyor, İtalyan para ve pullarının üzerine bu adanın resimlerini basıyordu.
Libya'daki bütün Türk askerlerinin çekildiği dünya kamuoyunda ortaya çıkınca, İtalya Türkiye'den yeni isteklerde bulundu. Türkiye'den, Oniki Ada'yı boşaltma karşılığı olarak İtalya'ya Antalya bölgesinde liman ve demir yolu yapımı işletme imtiyazları ve özel bir nüfuz bölgesi verilmesini istiyordu. İtalya adalardan Anadolu'ya sıçramayı düşünüyordu[14].
Uşi Antlaşması'nda bu tür hiçbir hüküm yoktu. Ama İtalyanlar Oniki Ada'yı vermemek için her yola başvuruyorlardı.
Türk hükümeti de Oniki Ada'yı İtalyanlardan almak için kararlı görünüyordu. İngiltere'nin İstanbul büyük elçisi Sir L. Maltet kendi dışişleri bakanına çektiği bir telgrafta: "Talat Bey'le konuştuğunu Türklerin İtalyanları adalardan çıkarmak için bir şeyler vereceklerini, zira İtalyanların bir şeyler almadan adalardan çıkmayacaklarını bildirdiği" belirtiyordu[15]. Ancak bu durum da İngilizlerin çıkarlarına uymuyordu. Anadolu'da İngiliz ve İtalyan sömürge çıkarları birbirleriyle çatışıyordu. İzmir-Aydın demiryolunu İngilizler almışlardı. Bunu yapan şirket Türkiye'deki yabancı demir yolu şirketlerinden en kârlı olanlarından biriydi[16].
Ege bölgesinde İtalyanlar ile İngilizlerin çıkarları çatışmaya başladı. İtalya her ne kadar adalardan Anadolu'ya sıçramak istiyorsa da, İngiltere'ye açıkça cephe alamıyordu. Bu kez İngiltere'yi ikna etmeyi denedi. Görüşmeler uzadıkça uzuyor, Oniki Ada hep İtalyanların elinde kalıyordu. İngiltere'nin Roma büyükelçisinin İngiliz Dışişleri bakanına yazdığı raporunda şu ifadeler kullanılıyordu[17]:
"... Aslında Türk-İtalyan savaşında barışı çabuklaştırmak için geçici olarak işgal edilmiş bulunan Oniki Ada şimdi başka amaçlar için kullanılıyor. Anadolu'da İtalya'ya imtiyaz sağlanması karşılığında Oniki Ada'nın Türkiye'ye geri verilmesinde İngiltere'nin de çıkarları olabilir.". Raporda, Oniki Ada'nın Türkiye'ye geri verilmesini isteniyordu.
Rodos’da İtalyan işgali sonrası savaş durumu nedeniyle zahire sıkıntısı yaşanmıştır. Osmanlı Devleti savaşın başlamasından sonra 18 Mart 1913 tarihinde milletlerarası anlaşmalar gereği ilgili devletlere hitaben Maarız Körfezinden Çatalca’ya kadar olan bölgede geçerli olmak üzere hangi erzak, eşya ve hayvanı harp kaçağı sayacağını bir liste halinde ilan etmiştir[18]. Akdeniz ticaretine getirilen bu kısıtlamanın işgal altındaki yerlerde bulunan Müslümanlar için tam olarak uygulanmaması keyfiyetini doğurmuştu. Ortaya çıkan aksaklık ve konuya tam olarak açıklık getirilmemiş olması zahire bakımından tamamen Anadolu’ya bağımlı Rodos ve diğer adalarda sıkıntı doğurmuştur. Meselenin çözümü için Aydın Vilâyeti tarafından yapılan müracaat Dâhiliye Nezâreti tarafından Hariciye Nezâreti’ne havale edilerek görüşü sorulmuştur. Gelen cevapta; işgal altındaki adalara sevkedilmek için İskenderiye, Rusya, İtalya ve diğer memleketlerden getirilip, İzmir’de bekletilen malların transit olarak aktarılmasının bahsi geçen tebligata aykırı olmayacağı belirtilirken[19], aynı konuda Mâliye Nezâreti tarafından yapılan yorumda böyle bir yasağın uygulamasının da çok zor olduğu ifade edilmiştir[20]. Diğer taraftan Rodos ve etraftaki adalarda yaşayan Müslümanların durumu yakından takip edilmekteydi. Böyle bir yasağın onlara zarar vermesi istenmemekteydi. Meclis-i Vükelâ’da yapılan müzakere sonucu bilhassa Rodos ve İstanköy adalarına zahire ve hayvan naklinde belirli ölçüleri aşmamak üzere yasak uygulanmaması kabul edilmişti[21]. Buna göre; Rodos ve İstanköy adalarından getirilecek her bir şeker ve pirinç çuvalına karşılık 2 çuval, 1 çuval kahve için de 3 çuval unun adaya yollanabileceği karar altına alınmıştır. Ancak bu adalar vasıta yapılarak başta Yunanistan olmak üzere askerî maksatlı transit geçişlerin önlenmesi için de İzmir Dördüncü Kolordu Kumandanlığı’na tebligat yapılması istenmiş[22] ve depozito uygulamasına geçilmiştir[23].
Bu sırada Teke Mutasarrıflığı’ndan Dâhiliye Nezâreti’ne yapılan bir müracaatda, karşılıklı mal değişimi kapsamı içine çok ihtiyaç duyulan petrolün de dahil edilmesi istenmişti. Halen sandığı 85 kuruşa satılan petrolden adalardan getirilecek 2 sandığına karşılık 3 çuval un veya buğday ihracı teklif edilmekteydi. Keyfiyet Meclis-i Vükelâ’da görüşülerek uygun bulunmuştur[24]. Bir müddet sonra Rodos Kadısı’nın talepleri doğrultusunda un hususundaki kısıtlamada biraz daha esnekliğe gidilerek Rodos ve İstanköy Müslümanları adına her ay 2.000 çuval kadar sevkiyat yapılabilmesi kabul edilmiştir[25]. 1914 yılı Kasımı’nda Fethiye Kaymakamlığı’ndan yapılan müracaatta ise Rodos’taki Müslümanlar için her hafta 200 çuval buğday ile 200 çuval unun gönderilmesi talep edilmekteydi. Keyfiyet Menteşe Mutasarrıflığı’ndan sorulup, Meclis-i Vükelâ’da görüşülerek uygun bulunmuştur[26]. Teke Sancağı’ndan 1915 yılında Ticaret ve Ziraat Nezâreti’ne yapılan başvuruda; İstanköy ve Rodos Müslüman halkının ihtiyaç duyduğu 3.000 çuval unun nakli için izin istenmiş ve bu da kabul edilmişti[27]. Gene aynı yıl İstanköy ahâlisi için aylık 300 çuval un ve arpa gönderildiği halde hasat mevsiminde ihtiyacın artması üzerine 800 kîle arpanın daha yollanması ada müftüsü tarafından talep edilmişti[28]. Mal sevkinde esneklik gösterilmesinin bir sebebi de Anadolu ticaretinin canlılığını yitirmemesi ve halkın ihtiyaç duyduğu bazı ürünleri edinebilmesi gayesiydi[29].
İtalya, Oniki Ada'yı ilk olarak Trablusgarp savaşında Türkleri barışa zorlamak için kullandı. Türkiye, Libya'yı İtalya'ya bırakarak barış yapmaya razı olmuştu. Oniki Ada, İtalyanlar tarafından bu kez de, Libya'daki Türk askerlerin çekilmesi için koz olarak kullanıldı. İtalya bu amacına da ulaştı. Son olarak İtalya, İtalya Anadolu'da bazı imtiyazlar koparmak için Oniki Ada'yı kullanmaya çalışıyordu. Türkiye, Oniki Ada'nın stratejik önemi açısından buna razı olacaktı.
İtalyanların bu hesapları, İngilizleri rahatsız ediyordu. 1914 yılı boyunca da İngiltere, İtalya ve Türkiye açısından Oniki Ada konusundaki görüşmeler devam etti. Sonunda, Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. İngiltere'nin de içinde bulunduğu üçlü itilaf devletleri, İtalya'yı kendi saflarına çekmek için Oniki Ada'nın İtalya'ya verilmesini 26 Nisan 1915 günü Londra'da yaptıkları bir gizli antlaşma ile kabul ettiler. Bununla da kalmıyordu, Antalya bölgesinde İtalya'ya bir pay verilmesi resmen hükme bağlanmıştı[30].
Gerçekten İtalya 20 Mayıs 1915’de Avusturya’ya savaş açtı. 1915 Ağustos ayında da Almanya ve Osmanlı Devletine savaş ilân ederek, Quchy (Uşi) Anlaşması’nın kendisine yüklediği sorumlulukları tek taraflı olarak kaldırdığını, yani Rodos ve Oniki Ada’dan çekilmeyeceğini bildirdi[31].
Yapacak çok fazla bir şeyi olmamasına rağmen, Osmanlı Devleti bu durumu asla kabul etmedi. Savaş süresince İtalya daima Oniki Ada'da bir işgal kuvveti bulundurdu.
1919 yılında Rodos ve İstanköy Adaları Türkleri adına faaliyet gösterecek olan ve başkanlığını Rodos Nâibinin yaptığı Müdafaa-i Hukûk-ı İslâmiye Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyet için resmî ruhsat talebi Dâhiliye Nezâreti Hukuk Müşâvirliği’nde incelenmiş ve tüzüğünün Cemiyetler Kanunu’na aykırı bir madde içermediği beyanıyla, evrak 6 Temmuz 1919’da Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti’ne iâde edilmiştir[32]. Rodos ve İstanköy Müdafaa Cemiyeti, İzmir’in Yunanlılarca işgalini müteakip gerçekleştirilen katliâma tepki göstererek, 5 Haziran 1919 yılında Osmanlı Hükümeti’ne hitaben bir bildiri kaleme almıştır. Burada, adaların tarihi hakikatler ışığında Türkiye’ye iâde edilmesi gerektiği, eğer bu olmazsa İtalyan hâkimiyetinin sürmesinde yarar görüldüğü, ancak her şeye rağmen Yunanistan’a verilmesi durumu ortaya çıkarsa, Anadolu’ya göçten başka bir seçeneğin kalmayacağı ifade edilmekteydi[33].
Savaş sırasında ise, 1919 yılı Temmuz ayında Venizelos'la İtalya Dışişleri Bakanı Tommaso Tittoni arasında yapılan bir görüşmede, Rodos adası hariç Oniki Ada'nın Yunanistan'a bırakılması, Rodos'un ise özerk olması karara bağlandı. İtalya bir yandan da Rodoslularla kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceğine dair gizli bir anlaşma yaptı[34].
Fakat Rodos ve Oniki Ada’yı tamamen Yunanistan’a bırakmak isteyen İngiltre bu görüşünü A.B.D.’ne de kabul ettirince, yeni Giolitti Hükümetinde Dişişleri Bakanı olan Kont Saforza 22 Temmuz 1920'de, bu anlaşmayı tanımadığını bir nota ile Yunan Elçiliğine bildidi[35].
İtilâf Devletlerinin kendi aralarında hazırlayıp Osmanlı Delegelerine kabul ettirdikleri 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Anlaşması’nın XI. Bölümünün 122. maddesi Rodos ve Oniki Ada ile ilgilidir. Buna göre:
“Türkiye, el yevm İtalya’nın taht-ı işgalinde bulunan Cezair-i Bahr-i Sefid, yani Stampalia, Rodos, Harkit, Kerpe, Kaşot, Piskopis, İncirli, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsos, Sömbeki (Simi), İstanköy (Kos) adaları ve bu adalara tabi cezair-i sagire ve Kastellorizon (Meis) adası üzerindeki kaffe-i hukuk-u tasarrufatından İtalya lehine olarak feragat eyler.”
Bilindiği gibi Sevr Antlaşması asla onaylanmadı.
İtalya Sevr'in uygulanamayacağına inandığı için, 20 Kasım 1921'de adalardaki yönetimine "Rodos, Meis ve işgal altında bulunan diğer Oniki Adalar idaresi" adını verdi[36]. Oniki Ada grubunu işgal eden İtalyanların yaptığı ilk işlerden biri de Türklerin adalarda yaptığı sözde mezalimlere ait bir "yeşil kitap" yayınlamaları oldu. Amaç, adalarda yaşayan halkı Osmanlılara karşı kışkırtmaktı[37].
 
 
 
 
 

[1] KAYNAKLAR: Taşkıran, Dr. Cemallettin-, Oniki Ada'nın Dünü ve Bugünü, Gnkur. ATASE Yayını, Gnkur. Basımevi, Ankara 1996.  Nart, Mine, VVI.YY’’da İstanköy. SAEMK, İŞGAL SONRASI EGE ADALARI’NIN DURUMU, ORTAYA ÇIKAN YÖNETİM SORUNLARI İLE ALINAN TEDBİRLER.
 
[2] Mantran, Robert, Histoire de l'Empire Ottoman, Paris 1989,  s. 601.
 
[3] Gnkur. ATASE Arşivi, K. 19, D. 116-A, F-1.
 
[4] ATASE Arşivi, K. 19, D. 116-A, F.5.
 
[5] Mantran, s. 601.
 
[6] ATASE Arşivi, K.19, D. 116, F.3, 2/14.
 
[7] ATASE Arşivi, K. 19, D. 116, F.3/18, 3/19.
 
[8] Bastıyalı, Mehmet; “Rodos ve Onikiadalar Tarihi”, 1999, İzmir.
 
[9] Şimşir, Bilal-, Ege Sorunu Belgeler, C. II., TTK Yayını, Ankara 1976, s. XII-XIII.
 
[10] Ş. Turan, "Rodos ve 12 Ada. . . , Belleten, s. 92-93; N. Hayta, a. g. m, OTAM, s. 131-144.
 
[11] Matran-, s. 604.
 
[12] Turan, Rodos ve Oniki Ada'nın Türk Hakimiyetinden Çıkışı, s. 97. Şimşir; s. XIII.
 
[13] XX.yy Başlarında Cezair-i Bahr-i Sefid Vilayeti, Şengül Mete Doktora Tezi.
 
[14] Şimşir-, s. XV.
 
[15] Şimşir-, Belge No: 192, s. 180.
 
[16] Kurmuş, Orhan-, Emperyalizmin Türkiye'ye Girişi, İstanbul 1974, s. 66-70.
 
[17] Şimşir-, s. XVII, (London Anlaşması'nın 8. Ve 9. Maddesi.)
 
[18] Dâhiliye Nezâreti, Şifre Kalemi (DH. ŞFR), nr. 50/33; DH. SYS, nr. 75-12/1-26
 
[19] DH. SYS, nr. 112-19/34-5.
 
[20] BEO, nr. 305129.
 
[21] BEO, nr. 324489, 326027, 327770.
 
[22] BEO, nr. 324772, 325062, 326323.
 
[23] BEO, nr. 324051.
 
[24] BEO, nr. 324581, 324772, 326476, 326976.
 
[25] BEO, nr. 323975.
 
[26] BEO, nr. 323975.
 
[27] BEO, nr. 326137; Dâhiliye Nezâreti, İdâre-i Umûmiye (DH. İ. UM), nr. E-52/75.
 
[28] BOE, nr. 326323.
 
[29] BEO, nr. 326323,326476. İşgal sonrası Osmanlı Devleti'nin Ege Adaları Müslümanlarına yönelik yardımları hakkında ayrıca bk. Ali Arslan, "Yunanistan'ın Doğu Ege Politikası ile Osmanlı Devleti'nin Adalardaki İlişkileri ve Yardımları (1913-1919)", Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi (GDAD), İstanbul 1998, XII, s. 23-36.
 
[30] Şimşir-, Belge No: 171, 183, s. 171.
 
[31] Şerafettin Turan, y.a.g.m., s.103, Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980,  s.118.
 
[32] Dâhiliye Nezâreti, Hukuk Müşâvirliği, nr. 4-1/4-63.
 
[33] HR. SYS, nr. 2057/7.
 
[34] Encyclopedia Britannica, V. 7,  s. 493.
 
[35] Şerafettin Turan, y.a.g.m., s.106-107.
 
[36] Şerafettin Turan, y.a.g.m., s.108.
 
[37] ATASE Arşivi, K. 21, D. 11, F. 60.