Ege denizinde Kos adasının Osmanlı döneminde ve günümüzdeki adı.
 
Batı Anadolu sahillerine yakın bir yerde, Gökova körfezinin (İstanköy körfezi) girişinde yer alır. 290 km2’lik yüzölçümü olan dar ve uzun bir adadır. Bodrum’a yaklaşık 17 km. mesafededir. Bodrum’un batısın­daki Akyarlar köyü hizalarında ise bu mesafe 5 kilometreye kadar düşer. En yüksek noktası Dhikios 846 metreye ula­şır ve adayı iki parçaya böler. Adanın kuzey taraflarında dar düzlükler bulu­nur. Tarihî kaynaklarda Kos, Cos, Stanco, Stanchio, Lango adlarıyla anılır. Türkçe’­de kullanılan İstanköy ise Eis tin Ko veya Stanchio’dan bozmadır. İlk Osmanlı kay­naklarında rastlanan “İstanköy” imlâsı hiç değişmeden devam etmiştir.
Yerleşme tarihi antik dönemlere kadar inen adaya Dorlar’ın yerleştiği ve buranın milâttan önce V. yüzyılda Delos birliğine katıldığı belirtilir. Bu yüzyılda eski Yunan’daki ilk tıp okulunun burada açıldığı riva­yet edilir. Hatta burası Hipokrat’ın yaşa­dığı yer olarak ün kazanmıştır. Milâttan önce 336’da Büyük İskender’in hâkimiye­ti altına giren ada, daha sonra Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, Bizans idaresi döneminde ise bir piskoposluk merkezi olmuştur. XI. yüzyılda Arap akınlarına he­def olmasının ardından Latin hâkimiyeti­ne girmiş, 1258’de yeniden Bizans’ın eli­ne geçmiştir. Saint Jean şövalyeleri Rodos’a yerleştikten sonra burayı da alarak (1315) yeni kaleler yaptılar. Limanı muha­faza altına aldılar, bir köprü ile şehre bağ­lanan kaleyi yeni baştan tahkim edip Türk akınlarına karşı koymaya çalıştılar. 1391-1396 yılları arasında Yıldırım Bayezid’in buraya yönelik akınları sırasında kalenin güneydoğu ve güneybatı kısmına iki kule inşa edildiği bilinmektedir.
İstanköy ilk ciddi Osmanlı hücumu ile 859’da (1455) karşılaştı. Hamza Bey idaresindeki donanma buraya saldırarak Andimahya Kalesi’ni muhasara ve tahrip et­ti. 928’de (1522) Rodos’un fethi sırasın­da anlaşma şartları gereği Osmanlılar’a terkedildi. Kaptan Behram Bey, İstanköy ve Bodrum önlerine geldiğinde kale mu­hafızları kaleyi ona teslim ederek buradan ayrılmışlar ve bu haber 17 Safer 929’da (5 Ocak 1523) ordugâha ulaşmıştı. Ada alınır alınmaz buraya bir kadı, dizdar ve yeterli muhafız gönderilmiş, en büyük ve müstahkem kalesi olan Narence tamir edilmiş, adanın Ortodoks halkı yerlerinde bırakılmış ve kale dışındaki varoşta ika­metleri sağlanmıştır.
Muhtemelen Osmanlı hâkimiyeti ön­cesi hakkında bilgi veren Pîrî Reis, dağlık ve ovalık olarak tanımladığı İstanköy’e şö­valyelerin “uzun ada” anlamında Lango adası dediklerini ve dört müstahkem ka­lesinin bulunduğunu, asıl kale olan Narence’nin Anadolu sahilleri karşısında olup limanın hemen yanında yer aldığını, bu­radaki limanın gemilerin barınmasına müsait olduğunu, diğer kalelerin ise Andimahi, Kefalos ve Pili adlarını taşıdığını yazar[2]. İstan­köy kasabası ise limanın iki tarafında bir köprü ile Narence Kalesi’nden ayrılan an­tik şehrin üstünde bulunuyordu ve varoş olarak adlandırılıyordu. Kalenin kapısı Lonca meydanına açılıyordu, burada Hipokrat ağacı olduğuna inanılan bugün de mevcut çınar ağacı yer alıyordu.
Osmanlı idaresi altına girdikten hemen sonra yapılan tahrire göre Kal’a-i Naren­ce, Nefs-i Narence adlarıyla anılan kasa­ba tamamı varoş kesiminde bulunan on yedi mahalleden ibaretti. Bu mahalleler­de oturan hıristiyanların toplam nüfus­ları 505 hâne, seksen üç bîve (dul kadın) olmak üzere yaklaşık 2500 kişiye ulaşıyor­du. Fethin ardından buraya yerleştiği anlaşılan Türk nüfus ise kale içinde ikamet ediyordu ve bunlar bir mahalle olarak deftere kaydedilmişti. Yetmiş dokuz ha­neden ibaret olan sivil Türk ahali “gönül­lü” kaydıyla belirtilmiş ve kendi istekleriy­le gelip yerleştiklerine işaret edilmişti. Kalede 297 muhafız vardı. Bu rakamlara göre Türk nüfus yaklaşık 1000 kişi dola­yında idi. Diğer yerleşme yerlerinden Pili Kalesi’nde sekiz mahalle, 466 hâne, otuz iki bîve, otuz iki kale muhafızı; Andimahya’da yedi mahalle, 268 hâne, altmış beş bîve, yirmi kale muhafızı; Kefalos’ta dört mahalle, 216 hâne, dört bîve, on altı mu­hafız mevcuttu. Adada bunların dışında bir yerleşme yeri yoktu. İstanköy bir ka­za merkezi olup Kalimnos ve Leryos ada­ları da buraya bağlanmıştı[3].
1590’lara kadar İstanköy’ün nüfus ve fizikî yapısında önemli değişmeler oldu. Özellikle merkezde üç Türk mahallesi or­taya çıktı. Bunların her biri birer mesci­din etrafında teşekkül etmişti. Kale civa­rında ve varoş kısmında bulunan bu ma­halleler İbrahim Mescidi (on iki hâne), Ali Ağa Mescidi (yirmi yedi hâne) ve Tabakha­ne Mescidi (on hâne) adlarını taşıyordu. Ayrıca ilk tahrirde kaydedilen gönüllü gru­bu 132 hâne, yetmiş yedi bekâr, toplam 216 erkek nüfusa ulaşmıştı ve bunlar ka­lenin dışında ikamet etmeye başlamış­lardı. Kale muhafızlarının sayısı 279’du. Aralarında Latin asıllı kimselerin de bulunduğu anlaşılan hristiyanlara ait ma­halle sayısı bir önceki tahrirde olduğu gi­bi on yedi idi. Bunların toplam 817 erkek nüfusları (nefer) vardı. Muhafızlarla birlikte 547 nefer müslüman nüfus da bu sayıya katılacak olursa merkez kasabanın 4000 kişiye ulaştığı tahmin edilebilir. Di­ğer üç kalede de nisbî bir nüfus artışı ol­du. Pili (544 nefer, sekiz mahalle), Andimahya (486 nefer, yedi mahalle) ve Kefalos’un da (282 nefer, üç mahalle) ilâvesiy­le adanın toplam nüfusu 8 -9000 dolayı­na yükseldi[4].
Güvenli limanı ve muhkem kalesiyle Os­manlı donanmasının önemli deniz üslerinden biri haline gelen İstanköy, bu özel­liğini 1570’lerden sonra Akdeniz’deki ye­ni gelişmeler sonucu kazandı. Yoğunlaşan deniz harekâtları sebebiyle bir ara Nakşe (Naksos) sancağına bağlandı. Ardından yeniden Rodos’a katıldı (989/1581). XVII. yüzyılda önemi giderek arttı. Sağlam ka­lesi ve limanı sebebiyle tüccar gemileri­nin uğrak yeri oldu. Bazı seyyahlar, korsanların uğrayamadıkları bu adanın İs­tanbul-Mısır ticaret gemileri için güvenilir bir liman olduğunu belirtirler[5]. 1082 Cemâziyelevvelinde (Eylül 1670) burayı gören Evliya Çelebi’ye göre kale içinde 300 (?) ev vardı. Kale kapısının iç tarafında kiliseden çevrilmiş minaresiz Sultan Süleyman Camii bulu­nuyordu. Varoş ile kale arasındaki Lonca meydanı antik özelliğe sahipti. Kalenin hemen dışında olan bu kesimde 1200 hâ­ne mevcut olup bunların ellisi Türkler’e aitti. Hıristiyanların ise her biri birer ma­hallenin merkezi olan sekiz kilise ve 900 haneleri bulunuyor, ayrıca bir yahudi top­luluğu da yer alıyordu. Bu kısmın iki kapı­sı vardı, gemiler bu kapılardan İskele Ka­pısı önlerine yanaşıyorlardı, gümrük de buradaydı. Diğer kapının (Yalı Kapısı) ba­tısı asıl büyük varoşa açılmaktaydı. Etrafında sur olmayan bu büyük varoş ke­simi bağlık ve bahçelik olup 2000 ev, on sekiz hıristiyan, yedi müslüman mahal­lesinden oluşuyordu. Buradaki beş cami­den Eskicami,Yenicami, Tabakhane Ca­mii çarşı içindeydi; pazar yerinde ise Mey­dan Mescidi yer alıyor, ayrıca Dede Mes­cidi denilen bir başka mâbed daha bulu­nuyordu. 200 dükkân mevcut olmakla birlikte bedesteni yoktu. Halkı genellikle ticaretle uğraşıyor, adada bol miktarda narenciye ürünleri yetiştiriliyordu. Ada sulak ve otlak olduğundan Anadolu’dan Türkmen obaları buraya gelip yerleşmiş­lerdi[6]. Nitekim Muharrem 1084 (Nisan 1673) tarihli bir fermanda, Batı Anadolu bölgesine göç eden Boz-ulus Türkmenleri’nden bir kıs­mının İstanköy adasına yerleştikleri be­lirtilmektedir[7].
XVII. yüzyılın sonlarına doğru Venedikliler’in adalardaki faaliyetleri. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Rus donanmasının harekâtı sırasında adanın askerî önemi oldukça arttı: hatta 1773’te otuz ge­milik bir Rus filosunun adaya çıkarma yapma teşebbüsü ada halkının da büyük gayretiyle geri püskürtüldü[8]. XVIII. yüzyılda adanın ge­lişmesi durgunluk devrine girdi. Muhar­rem 1123 (Şubat 1711) tarihli bir sayım defterine göre merkez kasabada dördü kalede (Sandal Mescidi, Şücâ Mescidi, Sultan Süleyman Camii, Hacı Paşa Mesci­di), altısı varoşta (Lonca, Eskicami, Yenicami, Medrese, Bozuk/ Moruk, Tabakhane) olmak üzere toplam on Türk mahallesi (215 nefer), tamamı varoşta yer alan on beş hıristiyan mahallesi (303 nefer) vardı. Kale muhafızları sayısı yine 279 olarak sa­bit kalmıştı. Türkler’in bir kısmı varoş kıs­mına yakın bugün de adadaki Türkler’in oturdukları Germe köyünde yerleşmişti. Burada Deveci, Şücâ Camii, Paşmakçı, Germe Kuyusu adını taşıyan dört mahalle teşekkül etmişti. Toplam nüfus kırk yedi haneydi (yaklaşık 250 kişi). Buradaki Türk­ler, adaya kendi istekleriyle gelip yerle­şenler için kullanılan “gönüllü” kaydıyla belirtilmişti. Bu önemli yerleşme yerinin XVII. yüzyılda ortaya çıktığı tahmin edile­bilir. Ayrıca sivil Türk yerleşmesi, 1711 ta­rihinden önce Pili (iki mahalle, kırk dört hâne) ve Andimahya’da da (bir mahalle, dokuz hâne) oluşmuştu[9]. Ada Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın imar hareketlerine de sahne oldu. Ha­san Paşa. Lonca meydanında bugün de mevcut büyük bir cami yaptırdı (II90/ 1776). Germe köyünde de bir cami ile (1199/1785) kasabada su yolları ve çeşmeler inşa ettirdi. XIX. yüzyılda adada Aspenye adlı yeni bir yerleşme yeri orta­ya çıktı. Buraya Karyot mahallesi de bağ­lı bulunuyordu. 1800 ve 1801’de adaya gelen W. Wittman verimli ziraat alanları olan, bol meyve ve narenciye yetiştirilen İstanköy’de 4000 kişinin yaşadığını, bu­nun 2000’ini Türk, diğerlerini Rum ve yahudilerin oluşturduğunu belirtir[10]. 1830, 1844 ve 1845 yıllarına ait cizye defterlerine göre ise müslüman nüfus hariç adada gayrî müslim erkek nüfus 1653-1908 kişi ara­sında değişiyordu ve küçük bir yahudi topluluğu da merkez kasabada varlıkla­rını sürdürüyordu.
Cezâyir-i Bahr-i Sefîd beylerbeyliğinin Rodos sancağına tâbi bir kaza olan İstan­köy 1869 ocağında mutasarrıflık haline getirildi. Civar adalardan Sömbeki, Kaşot, Kalimnos kaymakamlık olarak buraya bağlandı. Astropalya ile İncirli adaları da müdürlük şeklinde İstanköy merkez kay­makamlığına tâbi idi. Bir ara bu mutasar­rıflık Menteşe’ye nakledildi. 1290 (1873) tarihli Salnâme’ye göre eyalete bağlı bir sancak olan İstanköy İncirli, Astropalya, Kalimnos ve Leryoz nahiyelerinden olu­şuyordu. Patmos da kaza olarak buraya bağlıydı[11]. 1302 (1885) Salnâme’sinde ada­da 2366 müslüman, 7679 hıristiyan, 33 kıbtî, 67 yahudinin bulundu­ğu belirtilmişti. Ayrıca on yedi cami, iki tekke, sekiz kilise, bir havra, dört yağha­ne, 229 dükkân, üç hamam vardı[12]. Adaya daha sonra bir kısım Girit muhacirleri de yerleştirildi. Bunların oturdukları Meşrutiyet mahallesine cami ve mektep inşa ettirilmeye başladı ise de, İtalya hakimiyetinde inşaat yarım kalmış ve daha sonra da izleri silinmiştir (1910).
İstanköy 20 Mayıs 1912’de İtalyanlar tarafından işgal edildi. II. Dünya Savaşı sonuna kadar da onların idaresi altında kaldı. 20 Ağustos 1922’de yapılan İtalyan sayımında İstanköy’de 3717, kır kesimin­de (Germe, Pili, Andimahya, Kefalos dahil) 945 olmak üzere toplam 4662 Türk nü­fus tesbit edilmişti. Devamlı göçler sonu­cu 1931 sayımında nüfus 2715’e, 1947’de ise 1816’ya düştü. Adayı işgal eden İn­gilizler, II. Dünya Savaşı’ndan sonra 10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Antlaş­ması ile adayı Yunanistan’a bıraktılar. 1966’da burada 350 aile, yaklaşık 1300 Türk yaşıyordu. Bu sayı günümüzde 1437 kişi (ada nüfusunun yaklaşık onda biri ka­dar) dolayında olup Türkler’in büyük bir bolümü Germe (Platanio) köyünde bulun­maktadır. Adadaki en önemli Türk mezarlığı da bu köydedir. İstanköy’de bugün Gazi Hasan Paşa Camii, Defterdar İbra­him Efendi Camii (1137/1724). Atik Camii (XVI. yüzyıl), Moruk Camii (1892’de tamir edildi), Yenikapı Camii (XVI. yüzyılda Yenicami) mevcut olup bunların çoğu harap durumdadır. Limandaki Tabakhane Ca­mii 1933 depreminden sağlam çıkmasına rağmen, İtalyan şehir planlamacıları tarafından yıktırılmıştır. Defter­dar Camii ile Germe köyündeki cami iba­dete açıktır. Kabapınar köyü, Pili, Kefalos’taki mescidlerin de harap durumda olduğu veya ortadan kalktığı bilinmekte­dir.
İstanköy (Kos) şehri ve Antimahya, Kefalos, Cardemena kasabaları ile Germe, Pili, Zibari, Asfendiyu, Mastihari, Tingagi, Marmari, Kamello, Lagudi ve Asomata köyleri en önemli meskun mahallerdir. İstanköy (Kos) şehri, adanın en önemli meskun yeri ve ekonomik merkezidir.
Doğu Ege adalarının genel karakterine uygun olarak doğal kaynaklar ve yer altı zenginlikleri yönünden fakir olan İstanköy'de yaşayan halk, denize ve toprağa bağlı faaliyetler içerisindedir. Turizm ve tarım en önemli geçim kaynaklarıdır. Arazinin küçüklüğü, ulaşım sınırlamaları ve pazarlama güçlükleri nedeniyle tarımsal üretim gelişmemiştir. Nüfusun %70'i turizm sektöründe çalışmakta, geriye kalan %30 ise ziraat, hayvancılık ve sanayi mamulleri üretimiyle ilgilenmektedir.
İstanköy adası, gıda maddeleri dışındaki tarım ve hayvancılık ürünleri ile sanayi açısından kendi kendine yeterli durumda değildir. Tahıl ve etin önemli bir kısmı resmi veya kaçak olarak Türkiye'den ithal edilmektedir. Kamari köyünün güneyinde bulunan Latra dağı eteklerinde maden ocakları mevcut olup çıkarılan madenler Yunanistan'a sevk edilmektedir. Adada balıkçılık önemli bir yer tutmakla birlikte son yıllarda bu alana ilgi oldukça azalmıştır. Türkiye'den balık ithal etmektedirler.
Elektrik gereksinimi, Kalimnos adasından yer altı kablolarıyla sağlanmakta, bir trafo merkezinden tüm adaya dağılmaktadır.
İstanköy'den Yunanistan'a, maden dışında herhangi bir mal gitmemektedir. Adanın ticareti, turizme yönelik hediyelik eşya üzerine kuruludur. Tarım ürünleri ada içinde tüketilmektedir.
Gerçek anlamda bir sanayiden bahsetmek mümkün değildir. Sanayi işletmesi olarak gösterilen birimler, genellikle küçük tezgahlar ve el sanatları ile uğraşan küçük iş yerleridir. İstanköy şehrinde şarap fabrikası, Cardemena'da bir kiremit ve tuğla fabrikası, salça fabrikası, konfeksiyon fabrikası ile el sanatları ile ilgili birkaç atölye ve birkaç zeytinyağı imalathanesi bulunmaktadır.
İstanköy halkı, yaş grupları açısından incelendiğinde; yaşlı nüfus, genç ve orta yaşlı nüfusa göre daha fazladır.
Adada turizm mevsimi, mart sonlarında başlamakta, kasım sonlarına kadar devam etmektedir. Adaya genellikle Kuzey Avrupa ülkeleri rağbet etmektedirler. Turistik yatak kapasitesi, otel ve pansiyonlar dahil 20 bin civarındadır. Son yıllarda, adada turistik yatırmalara ağırlık verildiği görülmektedir.
İstanköy'de, 1 klasik ve teknik lise ile 4 orta okul ve 15 civarında ilk okul vardır. Türkler, orta okul ve liselerden sınırlı şekilde yararlanabilmektedirler. Eğitim açısından, Yunanistan genelinin oldukça altına kalmıştır. Türk okullarının kapatılması, soydaşlarımızı zor durumda bırakmıştır. Maddi durumları iyi olan soydaşlarımız, çocuklarını okul döneminde Türkiye'ye göndermekte, Türkçe ve din bilgisi eğitimini sağlamaktadırlar.
Sağlık tesislerinin kapasiteleri yeterli değildir. Şehir merkezinde 70 yataklı devlet hastanesi ile bir sağlık ocağı, Pili'de 20 yataklık bir askeri hastane bulunmaktadır.  Bir liman ve bir hava alanı bulunan adanın yolları gayet düzenlidir.
 
 

[1] Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
[2] Kitâb-ı Bahriye, II. S.491-498.
[3] BA, TD, n r. 367, s.211-218.
[4] BA. TD, n r. 640, s.137-160.
[5] Randolph, s. 23-24.
[6] Seyahatnâme, IX, s.214-226.
[7] Su, s. 36-38.
[8] Şem’dânîzâde. 11/B, s.106.
[9] TK, TD, nr. 44, vr. 61-71..
[10] Travels in Turkey, s. 437-438.
[11] Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Salnâmesi, s.77-83.
[12] a.g.e., s.107-118.