NARENÇ  ADASI, İSTANKÖY KALESİ


928 senesinde Ceneviz kâfiri elinden, Palak-Mustafa Paşa eliyle Sul­tan Süleyman fethidir. (Târih) “Yüferrihul mü’minûne bi nasrillâh” tır. Cezayir eyâletinde, Rodos sancağı hükmünde Maktûulkadem ve Mefrûzülkalem Sultan Süleyman vakfıdır. Büyük vakıftır. Üç yüz akçe şerif kazadır. Nahiyesi ada içinde üç kaledir. Biri İstanköy, biri Pili kalesi, biri Andımahi ve Kefaloz kaleleridir. Adanın batısında 12 mil uzakta Kalimyoz adası kalesi, Paşa adası nahiyeleridir. Hediye olarak gönde­rilenden başka bin suliyer balı hâsıl olur. Yeniçeri serdârı, Cebeci çor­bacısı  vardır. Adada dört dizdar, bir mütevelli, bir paşa kaymakamı vardır. Beğinin hassı on yük akçedir. Sefer sırasında kapudan paşa ile ve bir kadırga ile sefere eşer. Bodrum  ve İstanköy adasındaki beş kalenin neferleri 600 kişidir. 300 kefere askeri vardır. İstanköy’ün 380 neferleri vardır. İstanköy  adasının doğudan batıya uzunluğu 120 mildir. Kalesi, Isbat kalesi burnuna altı mil yakın dörtgen şeklinde Ceneviz yapısıdır. Dört tarafı denizdir. Ama karada varoş tarafı elli adım enli karadır.  Elli adım derin hendektir. Kalenin  etrafı bin adımdır. Etrafı altmış ayak enli rıhtım dolma duvardır. Duvar üzerinde şehitler mezarları vardır.  Birçok defa  üzerlerine nur yağdığı görülmüştür. Ka­lenin ortasında bir kat iç kale vardır. Dört köşe bir kaledir. Kale içinde üç yüz ev vardır. 26 sokak olup tamamen kaldırımdır. İç, ve asıl kale­nin güneye bakan bir demir kapıları vardır.

Büyük kapının iç tarafında kiliseden bozma Süleyman Han câmii vardır. Altı mahzen olup cephane ile doludur. Fakat yıldırım düşüp ha­rap olmuştur. Câmi avlusunun solunda bir kulaç derinliğinde deniz için­de bir tatlı su kuyusu vardır. Kalenin sekiz tabyası, 200 topu vardır. Kapıdan varoşa gitmek için elli adımlık köprü vardır. Kapı üzerindeki târih budur; (Lâ ilâhe illâllah Muhammed Resûlûllah amele bende Hü­seyin Çavuş 1091).


İSTANKÖY ADASI BÜYÜK ÇINARI


Kale ile varoş arasında Lon­ca Meydanında bir büyük çınar vardır. Bu hakîr, felekte kırk bir sene on sekiz pâdişahlık yer gezdim, böylesini görmedim. Bu çınarın benzeri ancak Çerkezistan’da Admi kabilesindeki ağaç ola. O taraflarda bu ağaca hâşâ mabud diye taparlar. Böyle bir ağaç ta Dağistan’da Elbürz dağı eteğinde Irak-ı Dadyan’da Penç Hüsün derler bir sahra vardır. Ziyaretgâhtır. Burada gövdesini 36 adamın ancak kucaklayabildiği bir ağaç vardır.

Ama bu İstanköy’deki çınar, bunlar gibi yüksek boylu değildir, al­çaktır. Gövdesini on adam kucaklayabilir. Fakat bütün kuvveti dalla­rına gitmiştir. Üç yüz dalı vardır ki, her biri iki üç adam ancak kucak­layabilir. Hayır sahipleri, bu dalların altına yetmiş adet mermer somaki sütunlar dikmişler. Dalların ağırlığından zamanla, mermer sütunların üst kısımları ağaca gömülmüş, dallar da kalınlaştıkça havaya yüksel­meğe, mermer sütunları da yerden havaya kaldırmışlardır. Böylece, sü­tunlar boşlukta sallanmaktadırlar. Bazı dallarının etrafa uzunluğu iki üç yüz adım yayılmıştır. Dallar altında geniş bir sahra asla güneş gör­mez, kırk üç sofadır. On biri misafir sofalarıdır. Bu sofaların bir kısmı kiremit örtülüdür. Bu da sırf yağmur yağdığı vakit içindir. Yine bu çı­narın altında üç kahvehane sofası, Hüsam oğlu Kapudan Ali paşanın yaptırdığı bir abdest havuzu, her köşesinde birer çeşmesi vardır. Bu ağaç gölgesinde batı tarafındaki dalları altında çarşı başına kadar iki yüz adım sofadır. Burada yetmiş seksen turunç ağacı vardır. Yine bu sofaların doğusunda ve çınar dalları altında bir su kuyusu vardır. Cami kapısı dibinde de bir su kuyusu vardır. Bana anlattıklarına göre bu kale kâfirler elinde iken, bir Mısır gemisini yakalayıp içindeki müslümanları esir edip bu çınar altına getirirler. Hacılardan biri de bir kum­kuma zemzemini bu çınarın dibine döker. O zamandan beri bu çınar büyümekte imiş. Her halde bu çınar altı yedi yüz yıllık olmak var. Ha­kîr de teberrüken bu ağacın bir dalına “Seyyâhi âlem Evliya ruhuçün fâtiha sene 1082” diye, nurukân ve taylasan demiri ile elifleri birer arşın oyup yazdık. İnşallah bu yazı ebedî olarak durur da bu çınar, İstan­köy’ün pek meşhur olmasına sebeptir.


İSTANKÖY KALESİ VAROŞUNUN ŞEKİLLERİNİ BEYAN EDER


Bu çınar, taşra varoştandır. İç kalenin güneyinde dörtgen şeklin­de yalın kat bir kale olup etrafı iki bin adımdır. İç kaleye bitişiktir. An­cak çınar tarafı arasında bir hendek vardır. 1200 ev vardır. Bu varoşta ancak bir müslüman evi olup 900 kefere evi ve çınar altında bir câmi vardır. Kubbeli değildir. Cemaati çoktur. 8 kefere mahallesi, sekiz kilise ve bir yahudi cemaati vardır. 110 dükkân, 40 sokak olup, evleri avlusuzdur. Bütün urum kadınları evlerinde şarap ve rakı satarlar. Varoşun iki kapısı vardır. Biri doğu tarafta, iskele kapısıdır. Gemiler bu­raya yanaşır. Çünkü gümrük oradadır. Bu kapının iç tarafında bir ha­mam olup, öğleden sonra avratlar girer. Diğer kapısı batıya açılır.


İKİNCİ DIŞ BÜYÜK VAROŞ


Bu anlatılan duvarlı varoşun dı­şında, güney ve batısında bir büyük varoş daha vardır. Fakat kalesi yoktur. Bağ ve bahçeli büyük bir şehirdir. 2000 kârgir bahçeli evlerdir. 18 kefere mahallesi, yedi müslüman mahallesidir. Beş mihraptır. Çarşı içinde eski câmi, yeni câmi ve tabakhane câmii vardır. Abdullah Belhî tekkesi  Halveti tekkesidir. Deve mescidi, pazar yerinde meydan  mes­cidi, 7 çocuk mektebi, Yusuf Paşa bağı yakınında küçük bir yeni ha­mam, mahkeme köşesinden Yeni Câmi’e varıncaya kadar 200 dükkân vardır. Bu varoş ile iç kale arasında bir büyük liman vardır. Boğazı dolduğundan büyük gemiler giremez. Sekiz rüzgârdan muhafazalıdır. Hâlen bu kalenin asıl limanı yoktur.  Tabakhane elli dükkândır. Orada gemiler demir üzerinde yatarlar. Bu İstanköy şehrinin dışında iki sa­atlik yerler bağ bahçe ve bostanlarla dolmuştur. Defter gereğince  86 bin bağ ve yedi bin turunç bahçesi vardır. Kitaplarda bu adaya Narenc diyârı derler. Hattâ limon ve turunç kokusu, altı mil uzakta Bodrum kalesinde duyulur. Su ve havası fevkalâde olduğundan mahbup ve mahbubesi çoktur. Ama, Sakız adasının civanı, bunun kadını meşhurdur. Kadınları  çok edeplidir. Hattâ Rum kadınları bile örtünürler. Gündüz kadınlar asla sokağa çıkmazlar.  Ama yine âşıkperesttirler. Urum Keratseleri yüzü açık  gezip fistan giyerler. Müslüman kadınları ferace giyerler. Bütün halkı Cezayir elbisesi  giyerler. Limonu, turuncu,  kebbadı, ağaç kavunu meşhurdur.

On bir türlü limonu olur. İçinde bir küçük limonu daha vardır. Gayet lezzetlidir. Tuhaftır ki dışı ekşi, içindeki tatlıdır. Yedi türlü inciri, sulu şeftalisi, yirmi çeşit üzümü, bilhassa Saplılı Ahmed ağanın ve Siyami-zâde bağının cem üzümü, âbıcan üzümü, kaba parmak ve razâki üzümü hiç bir yerde yoktur. Bir vakiyye lefan narı da sicilde yazılıdır. İstanbul’dan hünkâr helvacıları gelip iki yüz fıçı Reba ve limon suyu çıkarırlar ve İstanbul’a götürürler. İnciri, zeytini az olur. Nice yüz bin desti üzüm turşusu yapıp Mısır’a götürürler. Halkı rençber, garip dostu, mü’min kimselerdir. Misafirperver oldukları için Allah onlara bolluk vermiştir. Dördüncü iklimdedir. Bu ada sahralı, otlak, sulu ve emin yer olduğundan Anadolu’dan Türkmenler gelip yerleşirler. Bu ada, bütün adalardan verimlidir, kâr yeridir vesselâm.

Bu İstanköy’ün güneyine iki saat gittik.


PİLİ KALESİ EVSAFI


Beliyo adlı bir kefere yapısı olduğundan bu ad verilmiştir. İçindeki rum kefereleri, Rodos fethini işitince, Malta kâfirlerini kılıçtan geçirerek kalenin anahtarlarını Palak-Mustafa Pa­şa’ya teslim etmişlerdir. Kalenin fethi târihi “yüferrihülmü’minun binarillâh” dir. İstanköy nahiyesi kazasıdır. Dizdârı ve neferleri vardır. Kale küçüktür. Etrafı uçurum olduğundan kaç adım olduğunu ölçemedim. İçin­de bir buğday ambarından başka bina yoktur. Kıbleye bakan iki kat tahta kapısı vardır. Doğusunda bir varoşu var. Kayalardan buz gibi bir suyu çıkar. Bu kale, bu su hatırı için yapılmıştır. Kale kapısında, burada doğmuş olan Güzelce Ali Paşa kârgir bir câmi yaptırmıştır. Bir hama­mı, bir çeşmesi, havuzu, yirmi dükkân olup hepsi Ali Paşa’nın hayra­tıdır. İki mektep, 800 ev vardır. Burada Ahmed ağanın bahçesinde bir hafta zevk ve safa ettik. Buradan atlarımıza binip güneye iki saat gittik.

ANDIMÂHİ KALESİ EVSAFI


İstanköy’ün üç kalesi fetholunduğu halde bu kale kefereleri inat edip kaleyi vermeyince Sultan Süley­man, Kapudan Palak Mustafa Paşayı iki yüz kadırga ile ve karadan Rüstem Paşa’yı serdâr edip (İnşallah bir ayda kaleyi fethederek andımah ettim. Yoksa siz bilirsiz) diye, bir ayda kaleyi fethedip içindeki küffârı kılıçtan geçirir. Bunun da fetih târihi “yüferrihülmü’minun binasrullah” tır. İstanköy sancağı hükmündedir. Süleyman Han evkafıdır. Cephanesi gayet çoktur. Kalesi, deniz kıyısından bir top atımı uzakta etrafı 1800 adım, dört tarafı yalçın on minare boyu uçurumdur. Hendek yoktur. Kaleden Akdeniz bir haliç gibi görünür. Yunan tarihçilerine göre İstan­bul’u yapan Yanko bin Mavyan yapısıdır. Bütün evler yüksek kayalar üzerindedir. 380 evdir. Bir mahallesi müslüman, üç mahallesi keferedir. Sekiz kilise vardır. Yahudi, Ermeni, Kıptî yoktur. İçeride kiliseden çe­virme bir küçük Süleyman Han câmii vardır. Ancak yüz adam alır. On dükkânı var. Batıya bakan iki kat demir kapısı ve kapı önünde büyük bir tabyası vardır. Kale dışında varoşu yoktur. Kalenin etrafı 1067 adımdır. Yirmi dirsek kuledir. Yılda on gün İstanköylüler at, katır ve eşekleriyle gelip bu kale içindeki yetmiş sarnıcı doldururlar. Suyu ihtiyatla kullanırlar. Daima taze sularını aşağıdan eşeklerle taşırlar. Her adamın beşer onar eşeği vardır. Kalenin tepesinden 130 mil uzaktaki. Girid adası görünür. Su ve havası güzeldir. Mahbup ve mahbubesi çoktur. Doğrusu çok şivekâr mahbubesi vardır. Halkı garip dostudur. Halkı Cezayir elbisesi giyer. Kale, İstanköy adasının tam ortasındadır. Bu­radan önce batıya sonra güneye dağlı, taşlı yerlerden keklik avlayarak dört saat gittik.

KEFALOZ KALESİ EVSAFI


Bu kalede Palak-Mustafa Paşa eliyle Sultan Süleyman fethidir. Târihi: (Yüferrihül mü’minun) dur. İstanköy hükmünde Süleyman Han vakfıdır. Büyük mevleviyettir. İstanköy’ün lodos tarafında bir burundur. Etrafında hendeği yoktur. 70 ev vardır. Çok küçük kaledir. Ama varoşu mamurdur. Kalesinin 35 neferleri ve dizdarı vardır. Sularını eşeklerle aşağıdan taşırlar. Birkaç kere Malta, Papa ve Duka gemileri baskın yapmışlarsa da bir şey elde edemeden dönmüşlerdir. Dışarıda bağ ve bahçeleri çoktur. Limanında çeşitli ba­lıklar çıkar. Burayı seyredip tekrar dönüp İstanköy kalesinde bir ay zevk ve sefalar ettik. Sonra burada tanıştığımız bütün ahbaplarla vedalaşıp 1082 senesi Cumâdelulâsının yirmi beşinde bir fırkateye binip keskin poyrazda giderken, İstanköy’den yirmi mil uzakta Tekir burnunda sekiz kâfir kalyonunun içinde düştük. Hemen bizim Ali Reis orsa orsa Ana­dolu kıyısına gidince kâfirler top atıp bizi kovarak üzerimize saldırdı. Ama bizim reis baş yelkeni de bağlayıp honda seren edip, derhal yıl­dırım gibi şakıyıp kâfirlerin önünden kaybolup kurtulduk. Biraz sonra kâfir gemileri yine görünüp üzerimize kırlangıç gibi süzüldüler. Rodos’a yetişmeden ümidimizi kesip, bir gece bizi kovup Allaha şükür yetişemediler. Menteşe toprağında Püçe Kıyılarına can attık. Yenice kenarın­dan doğuya 18 mil gidip Darca’yı on mil geçtik.