Başlarken

'Bodrum'la İstanköy'ün tahta kaşığını ayırt etmek pek zordur'

Bu coğrafyanın getirdiği bir zorunluluk, birlikte yaşamak... Coğrafyadan kastımız Türkiye Cumhuriyeti'nin Ege Denizi'ndeki kıyıları ile Yunanistan'ın aynı denizdeki adaları...

İstanköy'ün Kumburnu'ndan Bodrum'un Akyarlar Köyü'ne bir bakın... Veya Alaçatı'nın Sakızlı Koyu'ndan Sakız Adası'nın Kardymilası'na... Ya da en iyisi bizim Sisam dediğimiz, onların antik çağdaki adıyla seslendikleri Samos'un Psiliamos sahilinden Dilek Yarımadası'na... Aramızdan akan bir deniz değildir, bir nehirdir sanki. Bu nedenle yazı dizisine 'barış'ı anarak başlayalım... Yinelemekten yılmadığımız bir söz var: Denize tel örgü çekilmez...

Edip Cansever, 'insan yaşadığı toprağa benzer, havasına suyuna benzer' diyor. Ege Denizi'nin iki kıyısındaki insanlar gibi... Bu benzeşmeyi Halikarnas Balıkçısı ne güzel özetlemişti bir yazısında: 'Sömbeki'nin (Symi) eşek semerini Datça'nın semerinden, Bodrum'un tahta kaşığını İstanköy'ün kaşığından ayırt etmek pek zordur, pek zor'...

Yazı dizimizde 'burnumuzun dibindeki Yunan adaları'nı anlatırken, bu benzerliğe öncelikle dilden başlayarak bakmaya çalışacağız... Yolunu her gece ışıl ışıl yanan Yunan adalarına düşürmek isteyenler için buralara nasıl gidileceği, nerede kalınacağı, ne yenip içileceği konusunda bilgiler de vereceğiz. Osmanlı Sarayı'nda ünlenmiş 'Bahri Sefid' yani Adalar Denizi mutfağından da örnekler sunacağız...

Ama asıl amacımız, iki ülke insanının pek de hak ettiği barış ve dostluk adına bir şeyler yapabilmek. İki ülkenin yönetimine de önemli görevler düşüyor burada. İyi niyet göstergesi olarak üç güne kadar olan ziyaretlerde Yunanistan hükümeti mavi-yeşil demeksizin her pasaporttan vizeyi kaldırabilir, Türk Hükümeti de, tüm komşulara olduğu gibi Yunanistan'a...


Aramızdan akan deniz değil bir nehir...

Biz barışığız Ege, sen bak işine

İki halkız çocukları

Köpüklerinde yıkanmış bir yürek atımı yerde.

Barış yazar defterimizde

Biz barışığız Ege.

Biz alnının terini yiyenler el eleyiz,

Yürek yüreğe...

Hıçkırığımız hırçın dalgalar,

Sevincimize ak duvaklı gelinler

Ahmet Günbaş


Bodrum altı İstanköy

300 yıl boyunca Osmanlı egemenliğinde kalan İstanköy'de, bugün 2 bin Türk var. Antik çağın en büyük hekimi Hipokrat'ın yaşadığı ada, Türk damak tadı bakımından gerçek bir 'lezzet üssü'...

Bu dizide tanıtacağımız Rodos ve Sömbeki (Simi) gibi İstanköy de, çok sayıda Türk'ün yaşadığı, her sokağında Türkçe konuşabileceğiniz bir ada. Diğer 12 adada olduğu gibi...

İstanköy'e Bodrum'dan bir saati bulmayan bir yolculuk ile ulaşıldığında, karşınızdaki manzara eski bir İtalyan Sarayı ile geleneksel bir Osmanlı Camisi'nin Bella Sombra ağaçları arasından size bakışıdır. Akdeniz'in tüm izlerini yan yana görebileceğiniz bir yer olarak görünür İstanköy...




Hipokrat'ın yurdu

İstanköy antik çağın en büyük hekimi, doktorların mezuniyet törenlerinde hala adını anarak yemin ettikleri Hipokrat'ı yetiştiren ada... İstanköy'ün merkezinden kalkan ve kişi başına gidiş-dönüş 3 Euro ödeyerek ulaşabileceğiniz 'Asklepion Treni' aslında küçük bir traktörün çektiği vagonlardan oluşuyor.

İstanköy'e inince, önemli bir turistik öge olan 'Hipokrat'ın Çınarı' denilen ve o dönemden kaldığı iddia edilen çınar ağacını görmek gerek. Bilim adamları, Hipokrat'ın 2 bin 400 yıl önce yaşamış olduğunu ancak bu çınarın yaşının en fazla 600 olabileceğini söylüyorlar. Bizim yorumumuz; burada gerçekten de saygı gösterilen bir çınar ağacı vardı ancak ömrünü tamamlamasına yakın, aynı ağacı kutsal bilen Osmanlılar yeni bir ağaç daha diktiler. Çünkü Hipokrat'ın çınarının yanında bir Lonca Camii ve Osmanlı Valisi Hacı Hasan tarafından yaptırılan Cami-i Kebir yer alıyor. Bu Osmanlı pitoreskini olsa olsa bir çınar tamamlayabilirdi, İstanköy'ü fetheden Osmanlı, çınarını ihmal edemezdi. Bu çınarı ve Osmanlı yapılarını gördükten sonra, halen liman polisi binası olarak kullanılan İtalyan Valiliği binasına ulaşmak ve onun önünden kalkan mini trenle Hipokrat'ın hekimlik yaptığı Asklepion'a ulaşmak mümkün. Yarı tanrısal bir kişilik olan Hipokrat ve arkasından gelen diğer hekimler 'tedavi edeceksen önce zarar verme' ilkesini benimsemişler.


Antik kalıntılar

İstanköy, 1933 yılında meydana gelen büyük depremle yerle bir olmuş. Bu deprem sonucu, bugün ana kent olan Kos'un içinde antik kalıntılar belirmiş. Çevresini tavernaların süslediği bu antik agoranın yanı sıra Grigoriu Mahallesi'nde Roma dönemi izlerini taşıyan evler bulmak mümkün. Pompei'yi anımsatan Casa Romana denilen bu evin 26 odası, üç havuzu var. Antik evin 100 metre kadar sonrasında ise çeşitli festivallere ev sahipliği yapan antik Odeon bulunuyor. Kos kasabası içindeki tüm antik yerlere giriş ücretsiz. Sadece Asklepion girişinde 2 Euro giriş ücreti ödemek gerekiyor.


Bisiklet adası

İstanköy'e ulaşınca araç yerine bisiklet kiralamanızı öneririz, dümdüz bir ada olduğu için her yere bisikletle ulaşmanız mümkün. Zaten İstanköy'ün en akılda kalan görüntülerinden biri bisikletinin selesine küçük çantasını yerleştirip, plaja giden gençlerin görüntüsüdür. Türkiye'de rahatça bisiklete binip gezememekten yakınan bazı sanatçıların İstanköy'e gidip burada bisiklete bindiklerini de biliyoruz.

Taksiler Bodrum'daki kadar pahalı olmasa da (biliyorsunuz Bodrum'daki taksiler New York'tan bile daha pahalıdır!) ucuz da sayılmaz. Alman ve İngiliz turistler gibi siz de İstanköy'de belediye otobüsleri ile gezebilirsiniz. Hafta içi 0.65 ile 0.85, hafta sonu ise 1.0 ve 1.10 Euro bilet ücreti ödemek yeterli oluyor.


Nasıl gidilir

Aslında Akyarlar ile Kumburnu'nun arası sadece 1300 metre ama Bodrum ile Kos limanı arasındaki yolculuk 12 mile ulaşıyor ve bu nedenle yaklaşık bir saat sürüyor. Her sabah 08.00-09.00 arası Bodrum'da artık kooperatif haline gelen ve birbirlerine rekabet yerine işbirliğini seçen motorcular yolcularını İstanköy'e tek yön 25 Euro, aynı gün gidiş dönüş 30 Euro olmak üzere taşıyorlar. Aynı saatlerde Kos limanından kalkan çok sayıda motor da Bodrum'a geliyor. Zaten Bodrum'un olağanüstü güzelliği Kos'tan gidenlerin iki katı turist gelmesine yol açıyor. Günübirliğine gelen turistler akşam saatlerinde İstanköy'e geri dönüyorlar. Karşıya akşam saatlerinde geçmek isteyenler için saat 17.00'de kalkan bu gemileri de önerebiliriz.


Nerede kalınır

Ada'nın merkeze 4-5 kilometre uzaklıktaki 4 ve 5 yıldızlı otelleri önlerindeki plajları ile önemli bir tatil beldesi oluşturmuş durumda. Ama bizim önerimiz merkezdeki otelleri tercih etmeniz. Muratti Tour'un sahipleri Murat ve Safiye Hanım, şayet otel rezervasyonunuz yok ise size yardımcı olacaklardır. Şehir içi otellerinin fiyatları kişi başına 20 ile 40 Euro arasında değişiyor...


Ne yenir, ne içilir

300 yıldan fazla bir süre Osmanlı egemenliğinde kalan İstanköy'de, 3 bine yakın Türk yaşıyor. Bir ara sayıları 1500'e kadar düşmüş olan Türkler'in sayısı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki iyi ilişkilerin gelişmesiyle birlikte 3 bine yükselmiş durumda.

Türkler'in yoğun olarak yaşadığı Platania (Çınarlı) Mahallesi aynı zamanda adanın 'lezzet üssü' durumunda. Geniş ve verimli tarlaları nedeniyle Osmanlı Sarayı'nın marul gereksinimini karşılayan İstanköy için bir zamanlar 'yüzer bahçe' tanımı yapılırmış. Bugün de hem deniz ürünlerinin hem de sebzelerin yoğun olarak tüketildiği bir mutfağa sahip olan İstanköy'ün bütün önemli aşçıbaşıları Türkler. Sırası ve lokantalarına verdikleri adla saymak gerekirse, Şerif, Arap ve Ali isimli üç usta, gerçekten de hem adaların hem de Anadolu'nun lezzetini İstanköy'de yaşatıyorlar.

Lokantaların önündeki tabelalarda, Adana Kebabı, Sucukaki Zmirnika (İzmir Sucuğu) gibi isimlere her zaman rastlamak mümkün. Burada en sık rastlanan yemek Kabak Çiçeği Dolması. Kabak çiçeğinin yanı sıra, kırmızı etli biberi keçi peyniri ile birlikte fırınlayarak sunuyorlar.


EGE'NİN ORTAK DİLİ

Antik kökenli ortak sözcükler: Hamsi- Istakoz- İstiridye-İzmarit...

Türkçe'den Rumca'ya geçenler:

Dayı, dayılık, def, tef, değnek, dert, divan, dolap, dolma, duvar, dünya, eğlenti, fıstık, fincan, fişek, fitil, gem, güveç, hal, halı, halka, hamal, haraç, haram, hava, haz, helva, hovarda...

Rumca'dan Türkçe'ye geçenler:

Dantela, defne, demet, deri, domates, efendi, elmas, enginar, evlek, falaka, fanila, fanus, fasulya, fayton, fener, fesleğen, fındık, fırça, fırın, fışkı, firkete, fide, fidan, fistan, gargara, gübre, horon, hoyrat...

İki kıyı arası 1300 metre

Aralarında sadece 1300 metre olan bu iki kara parçasının farklı ülkelere, hem de kısa bir süre öncesine kadar birbirleri ile 'kan davalı' iki ülkeye ait olduğunu söyleyebilmek mümkün mü? Ama gerçek, bu kadar yalın: Bodrum'un Akyarlar Köyü'nün ucunda bulunan aynı adlı burun İstanköy (Yunanlılar kısaca Ko diyorlar. Kos diye yazıyorlar.) adasına en yakın yerdir.

Aslında eski Akyarlılar, Karaincirliler çok eskiden beri 'Kefalonya' derler bu buruna, Rumcasıyla 'Yarımadanın başı' anlamında... İstanköy'de de aynı ismi taşıyor, fotoğrafın solundaki yerin adı: Kefalonya. Ama buradaki dostlarımız Türkçe ismini de unutmamışlar Bodrumlular gibi: Kumburnu...

İstanköy'ün adı, İstanbul'un adına çok benziyor. İstanbul için 'şehre doğru' anlamında, 'Stanpoli'nin bozulmuş olduğu inancı yaygın, İstanköy için de, 'Köyedoğru: Stanköy' anlamı olduğuna inanılıyor. Koslular'ın 'Kefalonya' demekten pek hoşlanmadıkları buna karşın, eski Türkçe ismiyle 'Kumburnu' dedikleri yerin arası sadece 1300 metre... Bu kadar yakın ve bu kadar uzak olmak, olsa olsa talihsizlik olarak nitelendirilebilir...