Zincirli dedeler Kefaluka (Akyarlar)’dan gelen (Osmanlı döneminden önce) üç balıkçı kardeşlermiş. Müslüman oldukları için Şövalye yönetiminden çok cefa görmelerine rağmen müslümanlıklarını korumuşlar. Halk, zincirlenip işkence gördükleri için kendilerini zincirli dedeler olarak adlandırmışlar. Bir gün kardeşlerden biri balığa çıkıp geri dönmemiş. Kardeşleri sabahleyin ölüsünü şimdiki Kumburnu bölgesinde bulmuşlar. Balıkçılar, ölünün bulunduğu bölgede gece o bölgede ışıkların görüldüğünü söylemişler. Bulunduğu yere kardeşleri türbe yapmışlar. Daha sonra kardeşleri de vefat ettikleri zaman aynı türbeye gömülmüşler. Günümüzde bu türbenin sadece zemini bulunmaktadır. Konumu, Kumburnu fenerine gelmeden 500m. öncedir.
Yedi adet sufi dedesi müslümanlığı yaymak için adaya gelmişler (Osmanlı döneminden önce). Aş evleri ve yardım ocakları kurmuşlar. Biri doktormuş. Biri çok zenginmiş. Diğerleri de bilgili velilermiş. Türbe Kumburnunda imiş. 200 hektarlık br mezarlık içinde imiş. Günümüzde Aya Pavlos mahallesi içinde kalmıştır.
İfestos sokağında, Moruk Camii karşışında bulunmaktaydı. Hikayesi bilinmemektedir.
110 yaşında iken, 25 Mayıs 1912’de İstanköy adasını işgal için çıkan İtalyan askerlerine direndiği için şehit edilmişdir. Mezarı Lonca Camii yanında idi. Şehit edilme hikayesini Sayın Mehmet Bastıyalı[1] söyle aktarmaktadır: “ Lonca Camii önünde sabah namazı için abdest alan bir Türke yaklaşan İtalyan askeri, kendisini takip etmesini emreder. Türk, söylenenleri anlamadığı için, kendince Türkçe olarak birazdan namaz kılacağını anlatmaya çalışmıştır. Bunu, kendisine iteatsizlik olarak algılayan İtalyan askeri süngü ile bu Türkü öldürmüştür. Bu olay, ada halkınca İtalyan işgalinin adaya vurduğu kara lekenin mühürü olarak değerlendirilmiştir.”.
Riga Fereo sokağının başında, limana nazır durumda idi. Bir balıkçının hanımı imiş. Üç oğlunu da denizde kaybettikten sonra kendini hayır işlerine vermiş. Öldüğünden sonra çok kerameti görüldüğünden adına bir türbe yapılmış. Türbe, 1933 yılındaki depremden sonra ortadan kaldırılmışdır. Türbe iki adet kubbeli bölümden oluşmaktaydı. Bir odada türbe, diğer odada namaz kılınmaktaydı.
Sufi büyüklerinden olup, yine Osmanlı döneminden önce İstanköy adasına yerleşmiş. Müslümanlığa sonradan geçtiği söylenmektedir. Denizci imiş. Onun zamanında bir çok hristiyan müslümanlığı seçmiş. Birçok kerâmeti görüldüğünden adına Kisteli (Makas Burnu, Yunanca ismi Psalidi) burnunda bir türbe yapılmışdı. Günümüzde burası Yakut Tepesi olarak adlandırılmaktadır.
Türbesi eski Osmanlı Sarayı bahçesinde imiş. Şu anda Platia diAgora bölgesi (Roma dönemi antik alanı) içinde kalmıştır. Hakkında başka bilgi yoktur. Bekar kızların türbesine adak için gittikleri söylenmektedir.
Türbe, Limanda Hipokrat heykelinin ve parkın bulunduğu (Aktimiauli) alanda imiş. Türbesinin yanından şifalı bir su akarmış. Bu suyun derideki doğuş lekesi olan Alaca hastalığına iyi geldiği bilindiğinden, eski Türkler yeni doğan çocuklarının bezlerini burada yıkarlarmış. Bu dede hakkında başka bilgi yoktur. Su halen akmaktadır. Bu bölgede bulunan antik havuzlardan dolayı bölge Liman Kaplıca havuzları bölgesi olarak adlandırılmaktadır.
Türbe, Kefaloz Kalesi içinde bulunmaktaydı. Bulgaristan Filibe’den geldiği söylenmektedir.
Pili köyünde (Koniario) Papaz iken, Yunanlıların din savaşları sırasında müslüman olmuş. Çevresine de müslümanlığı yaymış. Çevresine çok yardım etmiş. Öldükden sonra adına türbe inşa edilmiş. Günümüzde türbenin tam yeri bilinmemektedir.
Türbenin Andimahya Kalesi içinde olduğu bilinmektedir. Korsanların Andimahya kalesine saldırması sırasında şehit olan 40 atlının mezarının civarında olduğu tahmin edilmektedir. Eskiden Andimahya’da söylenen bir hikayeye göre, 40 atlıdan biri olan Uzun Hasan gençken bir Rum kızına sevdalanmış ve evlenmiş. Andimahya’da bir yokuş başında şehit edildiği için adına Uzun Hasan yokuş şarkısı söylenirmiş.
Kabapınarlı Bektaşi tarikatındandır. Kapapınarda imiş. Karabaş Dede’nin İskeçe’den geldiği söylenmektedir. Kapapınar mecsidinin yanında kalıntıları durmaktadır.
Üç eylül meydanında olduğu söylenmektedir. Denizde bir fırtınadan kurtulduğu ve gözlerinin görmediği bilinmektedir. Gözleri görmese dahi ziyarete gelen kişilerin kim olduğunu, sıkıntılarını ve geleceklerini gördüğü söylenmektedir. Balıkçılar denize açılmadan Kara Ana’ya danışıp öyle çıkarlarmış. Tamamiyle siyahlar giyinirmiş. Türbesi 1933 yılı depreminde tahrip olmuş ve üzerine kahve – restorantların bulunduğu bir meydan yapılmıştır.
Yukarıda belirttiğimiz türbelerden başka, yerleri ve kimlerin gömülü olduğu tesbit edilememiş bazı türbeler daha vardır, bunlar: Akbeyli Türbesi, Kır Türbesi, Yassı Ana Türbesi[2].
[1] Bastıyalı, Mehmet; “Rodos ve Onikiadalar Tarihi”, 1999, İzmir.
[2] Türbeler ile ilgili bilgiler Sayın Mazlum Payzan oğlundan elde edilmişdir. Adada yapmış olduğum incelemelerde bazılarına ait ip uçları buldum. Hikayeleri günümüzde dahi bilinmektedir.
|