Edward Daniel Clark[1]


İngiliz seyyah Edward Daniel Clark 1814 yılında gemi ile Mısır’dan İstanbul’a gidişinde uğradığı İstanköy’deki izlenimleri aşağıdadır.


“Travels”

İngiltere, 1814.


“4 Ekim 1814 günü İstanköy adasını gördük. Stançiyo köyüne vardık.Kaptandan adaya inmek için izin istedik. Bizimle beraber adaya gelen bir derviş de inmek istediğini kaptana bildirdi. Kaptan bunun mümkün olduğunu, ancak acele etmemiz gerektiğini, zira bizi sahile çıkaracak olan sandalın su aldığını belirtti. Valizlerimizin bazılarını İstanbul’a götürmesi için kaptana emanet ettikden sonra, sandala binip karaya çıkmak için kürek çekmeye başladık. Kaptanın da ne kadar haklı olduğuna şahit olduk; zira sandal gitgide daha fazla su almaya başladı. Biz de biraz kürek çekerek biraz da dua ederek karaya çıkabildik..”

“ Karaya çıkar çıkmaz  bir Rum Papazla karşılaştık. Papaz bize maaşını alamadığını sikayt etti. Papazın geçiminin hakimlik yaparak geçineceğinin bildirilmesi ile, aynen Müslümanlıktaki kadılar gibi, Hıristiyan cemaatleri için de Papazların bu görevi üstlenmiş olduklarını görüyoruz.”

“ Papaz valiyi ziyarette bize refakat etti. Valiye Kapudan Paşanın kendilerine her türlü yardımın yapılmasını sağlamak için verilmiş olan fermanı takdim ettik. Valiye her şeyimizin eksiksiz olduğunu, ancak bir aylığına bir tekne kiralamak istediğimizi bildirdik. O da, bu özelliklerde bir teknenin limanda bulunmadığını, ve araştırmalarımız için kendi askerleriyle birlikte resmi tekne ile Bodrum’a gidebileceğimizi belirtti. Buna memnun olduk, ve papazın yakınında bir ev kiralayarak beklemeye başladık. Ertesi gün, eski bir dostumuz olan Fransız Konsolosu ziyaretimize geldi. Kendisi her ne kadar yoksulluk içinde olsa da, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sorma nezakentinde bulundu. İstanköy’e geldiği günden beri hiçbir ücret almamıştı ve maddi açıdan büyük bir karamsarlık içindeydi. Bunları konuşurken, limana Mısır’dan gelen bir Fransız esir gemisinin demirlediği haberi geldi. Su ve gıda maddeleri gereksinimleri için bir kaç gün adada kalacağını bildirdiler. Konsolos’a genelde Mısır’dan gelen Fransız gemilerinde talan edilen eşyaların taşındığının bilinen bir gerçek olduğunu ve belki de bunun ücret temininde bir fırsat olabileceğini bildirdik. Konsolos, bu düşüncemize bir tebessümle karşılık verdi. Herhalde, cumhuriyetin bu kahramanlarından bir şey koparmanın zorluklarını bildiğindendi. Fransa Hükümeti için bir mektup hazırladı ve bereberce gemiye gittik. Geminin kaptanı, son savaşlarda bir ayağını kaybetmiş  olan bir generaldi. Konsolos, mağduriyetini, çok ustaca, diplomatça ve ikna edici bir tarzda anlatmasına karşılık, general, kendisinin Fransa devletini çok başarılı bir şekilde temsil ettiğini, ama buna karşılık kendilerinin hiçbir şekilde maddi bir yardımda bulunamayacaklarını izah etti.

Bizlerin de vatanperverlik ve vatan aşkı gibi sübjektif değerlerden söz etmemize kızdılar, ve vatanseverliğin maddiyatla ölçülemeyeceğini belirttiler. Gemiyi hüsranla terk ettik.

“ Adada kaldığımız dört gün boyunca harabeler ve yazıtların peşinde koşturduk durduk. Kale içinde bu tür emtianın var olduğuna inanıyorduk. Fakat her zaman olduğu gibi, kaleye girmrmize kısıtlamalar getirilmişti. Kondsolos dahi, geldiğinden beri kaleye girme müsaadesi alamamıştı.

Türkler, kendi askeri yapı veya binalarına yabancıların girmemesi konusunda aşırı titizlik gösterirler. Kaleye bitişik olan dere üzerindeki köprüyü gezdiğimizde, giriş kapısının üstünde altı adet arma dikkatimizi çekti. O çağın mükemmel işçiliği ile en ince detaylarıyla işlenmişlerdi. Kale girişinin her iki tarafında tam birbirlerine paralel iki adet Yunan alfabesiyle yazılı yazıt dikkat çekiyordu.

Sol taraftakiyazıtın tercümesi: “ Senatomuz ve halkımız, Caius’un kızı Suetonia’nın duyarlılığını ve yaşamı boyunca babasına göstermiş olduğu saygı ve sevgiyi takdir ediyor.”. Bu yazıtın sağ tarafında ise: “ Halkımız, Euonia’nın kızı Anaxinea’yı eşi Charmylus’a gösterdiği sadakat ve iyilikler için takdir eder.” yazılıdır.

İyi insanların sadakat ve iyiliklerinin kendi halkları tarafından takdir edilmeleri ne kadar edilmeleri ne kadar yüce br fikir ve davranış biçimidir! Bugün bile Avrupa’nın büyük şehirlerinde yaşanan ahlak çöküntülerine bakılırsa, kaç tane Anaxinea veya Suetonia’ya rastlayabilirsiniz? Dürüstlük ve sadakate olan bu heyecan keşke her çağda gün ışığında kalabilseydi! Asrımızda, ulusal duygular ve çıkarlar, kişisel mükemmelliğin önüne geçmiş durumda. Kişisel mükemmellik ve kişinin kendisiyle barışık olabilme becerisi her çağda en önemli unsur olarak kalabilmelidir.

Stanchio’nun içinde öyle tarihi bir zenginlik vardı ki, yerlerde ve yollarda dahi heykeller, kupalar ve diğer tarihi değer taşıyan eşyalar bulunuyordu. Strabo’nun yazdığı meşhur Asklepeion’dan hiçbir eser yoktu. Hiçbir arkeolojik kazı yapılmadığından, o meşhur tarihi şehrin hiçbir kalıntısına rastlanamıyordu. İstanköy halkının ilk yerleşim yeri olan Astypalia, aslında Stanchio’nun batısına inşa edilmişti. Tahminimce bu eski şehrin dış mahelleleri bugünkü Stanchio’ya kadar  uzanıyor olmalıdır. Belkide bugün burada gördüğümüz cami, Asklepeion’un kalıntıları üzerine inşa edilmiştir.

Aesculapius’a adanmış koru içinde çok büyük ve görkemli bir çınar ağacının gövdesi durmakta, ve etrafının da mermer masalarla çevrili olması, burasının Hipokrat tarafından kulanılmış olduğu sanılan mekan olmasını akla getirmekte, ve Asklepeion’un da buraya yakın bir yerde olması gerekliliğini göstermektedir. Etrafta çok sayıda heykelciklerin varlığı, ve üzerlerinde hastalıklarla ilgili bilgilerin yazılmış olması, eski Yunandan kalma bir alışkanlıktır. Heykellerde hastalıkla ilgili bilgiler verildikten sonra, tedavi şekilleri de yazılırdı. Bu alışkanlık Hipokrat’tan evvel de vardı, hatta Hipokrat’ın bu gibi yazıtlardan da yararlandığı söylenmektedir.”

“Biz İstanköy’de iken, hukukun tatbikatı ve mantığınıyansıtanbir davaya katıldık ki, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu davanın hukuksal özünü tarif etmek için en uygun terim cinayete sebebiyet vermek olabilir. Genç bir delikanlı, Stanchio’lu bir kıza aşık olmuştur. Kızın babası tarafından verilmemesi, ve aşkının karşılık bulmaması nedeniyle, genç intihar eder. Yapılan duruşmada, kadı, kızın babasını ölüme sebebiyet vermekten suçlu bulmaktadır. Gerekçesi de şu şekilde izah edilmektedir: “Şayet sanığın bir kızı olmamış olsaydı, merhum aşık olmazdı. Dolayısıyla, bunalıma girip zehir içerek intihar etmezdi. Fakat görüldüğü gibi sanığın bir kızı vardır ve genç bu nedenle bunalıma girip intihar etmişdir”. Kadı, kızın babasını 80 akçe para cezasına çarptırarak mahkum etmiştir. Anlatıldığı kadarı ile, bir başka davada, Kapudan Paşa, Sisam adası halkına, ada yakınlarında karaya çarpıp hasar gören bir geminin tamir masraflarını karşılatmıştır. Bunun gereçesi de, şayet ada geminin yolu üzerinde olmamış olsaydı, gemi adaya çarpıp hasara uğramazdı şeklinde olmuştur.

Son yıllarda adanın nüfusunda bir hayli azalma olmuştur. Daha önceleri yirmibine varan sayı sekiz ile onbin arasında değişiyor. Sebep olarak da, geçen yılda baş gösteren salgın hastalığın yanında pek çok gencin askerliğe gitmesi gösterilmektedir. Adanın beş ana yerleşim yeri olup, geçim kaynağı mısır ekimi ve hayvancılıktır. Aynı zamanda ada üzümü ve narı çok meşhurdur. Ufak çapta da olsa, adanın ürettiği kuru üzüm, limon suyu, kurutulmuş meyve çeşitleri ve şarap da diğer geçim kaynaklarıdır.

Vali ile 6 Ekim Salı günü bir görüşmemiz esnasında kapıdan Riley adında bir Yunan subayı, Kahire’den vezirin gönderdiğigönderdiği bazı evrakları getirmek üzere odaya girdi. Kendisinin önce Türk olduğunu zannetmiştik. Zira Türk kıyafetleri giymiş ve mükemmel bir Türkçe konuşuyordu. Daha sonra öğrendiğimiz kadarıyla, bir zamanlar Albay Sir Charles’ın emir subaylığını yapmış. Vezirden gelen evraklardan başka, bizim adımıza gelen 12 Ağustos tarihli, önce İstanbul’a sonra da oradan Kahire’ye giden bazı mektupları da beraberinde getirdi. Çok akıcı bir İngilizce ile, Kahire’de cereyan eden hadiseleri bize aktardı. Bizim Patmos’a yanımıza getirmekle ne kadar iyi bir iş yaptığımızı Patmos’ta bize gösterdiği yardımlardan sonra çok daha iyi anlamış olduk.”




[1] Bastıyalı, Mehmet; Rodos ve Onikiadalar Tarihi, 1999; s. 146-152. Kaynak: Clarke Edward Daniel, “Travels 2. ilt”, Royal Military College adına yayınlanan eser, İngiltere 1814.