L. Augé de Lassus


 “Voyage aux sept Merveilles du Monte”

“Dünyanın Yedi Harikasına Seyahat”

Paris, 1880 .


 “Denizden Kos şehri küçük ama harika görünüyor. Dar bir kum çizgisi ilk evleri denizden ayırıyor. Evler, duvarlar ve siperler iç içeler, arka plandaki dağların yeşil eğimlerinin yerini alıyorlar.

Sağ tarafta Acropolis görülmeye başlıyor, kuleler, siperler, hendekler ve duvarlar ile bir miktar asimetrik.

Bizin turumuza katılmayı büyük bir nezaketle kabul eden Yuna elçisi Bay Epaminondas Alexakis ile birlikte kaleyi ziyaret ettik. Kale Kos’un hakimleri olan Aziz John şövalyeleri tarafından inşa edilmiş. Şövalyeler sadece başkentleri olan Rodos’u güçlendirmekle kalmamış adaların tamamını da koruma altına almış ve Türklerin adalar üzerindeki etkisini de engellemişlerdir…”

“Hıristiyan şövalyeler adanın antikalarına değer vermemişler bu Müslüman paşalar zamanında da bu şekilde devam etmiş. Tapınaklar ve antik anıtlardan taş üretiminde yararlanılmış ve dikkatlice bakıldığında bu unsur kale duvarlarında da görülebilmekte. Bununla birlikte bazı çok güzel parçalar kulelerin dekorasyonunda kullanılmış. Bu şekilde büyük kale kapısının üzerinde trajik ve komik mermer figür maskeleri ile çerçevelenmiş güzel çelenk kompozisyonları görülmekte.”

“… 28 Nisan son derece yağmurlu bir gün, monoton ve sıradan bir gün. Çok şükür seyahatimizde bizi sıkan tek gün. Yağmur yağarken Kos’ta ne yapılabilir? Bu zor bir soru! Bununla birlikte bizim yorulmak bilmeyen rehberimiz günümüzü doldurmaya özen gösteriyor. Yunan elçisi Bay Alexakis’te bir şemsiye var (Kos’ta bir şemsiye, Doğu’nun gök yüzü için nasıl bir ayıp!) ve bizi sadece iyi insanlarla görüştürmek için değil her yerde bizi nazik biçimde karşılayan ve şeker ile kahve ikramının yanı sıra şehir ve dışındaki antikaları göstermek için evden eve gezdirdi.

Kos’ta alışılmamış olmasının yanı sıra muhteşem görünen benzersiz bir yer var. Bu Hippocrates’in adını almış olan ağaç. Çınar ağacı şehrin merkezinde bulunuyor ve meydanının tamamını gölgelemekte. Bu kadar güçlü bir ağaçla karşılaşmak oldukça güç ve Hippocrates’e kadar ulaşmasa bile yaşı oldukça eski. Bununla birlikte ağaç yaşlandığı için yıpranmaya başlamış ve yaşlı insanların baston kullanma zorunluluğu gibi dalları taş ve tahta sütunlarla desteklenmiş. Devasa gövdesi (yaklaşık 6 metre kalınlığında) 2 yada 3 metre yüksekliğinde. Aşırı büyük dalları tüm yönlere doğru uzamış ve bunları desteklemek için yerliler tarafından sütunlar kullanılmasa belkide dalları kırılacak. Yılların tehdidine rağmen ağacın yaprakları oldukça sık ve dallarının uçlarında tohum vermeye devam ediyor. Bu ağaç adeta tacının ağırlığından eğilmek zorunda kalmış bir krala benziyor.

Ağacın gövdesi ve kökleri klasik Kos’un antika hatıralarından bazılarının toplandığı dairesel bir set ile korunmakta; çelenklerle dekore edilmiş antika bir parça, mermer bir at başı, antik Yunan yazıtları ve iki mermer taç sembolü.

Meydanın resmi bir kahvehane, bir kaynak, gençliklerinin büyük babalarının gölgesi altında geçiren birkaç ağaç, mermer taşlarının yabani otlarla kaplandığı bir Türk mezarlığı ile tamamlanmakta. Tamamen doğusal olmasının yanı sıra büyüleyici bir yer…”

“Bazı askerler ve muhafızlar, bazı memurlar ve kalede dalgalanan bayrak bize adadaki Türk hakimiyetini hatırlatıyor. Çünkü adada yaşayanlar Yunanlı ve Yunanca konuşuyor…”

“Burada çok ilginç bir şey oluyor. Yunanlılar askerlik hizmetinden muaf, bir araya gelip kendi güçlerini oluşturuyorlar. Türkler merkezden gelen emirler gereği orduya katılmalarından ötürü giderek azalırken, denge kısa içersinde sağlanmış. Yunanlılar bu gidişat kendilerine yaradığı için sabırlı bir biçimde bekleyebilirler. Günün birinde savaşla olmasa bile okulları ile zaferi kazanacaklar…”